Pazartesi, Kasım 5

Yol Ayrımı



Yavuz Turgul 73 yaşında. Sayısız filme, hatta çok güzel filmlere imza attı. Peki yıllar sonra nasıl hatırlanır? Bu tüm sanatçılar için bitmeyen bir tartışmadır. Bazıları genelin öne çıkacağını düşünür. Bazıları da bir sanatçı, yakın tarihte son dönemiyle hatırlanır diyor. Eğer ikinci görüş haklıysa Yavuz Turgul'a yazık olacak.

Turgul'un özellikle 1985-1996 arasında çok büyük, efsane statüsünde filmleri var. Fakat son dört film giderek ezbere, klişeye girdi. Gönül Yarası yine de fena değildi. Eleştirilecek çok noktası olan Kabadayı ilgi çekebilirdi. Av Mevsimi kötüydü. Fakat şimdi Yol Ayrımı'na bakınca, Av Mevsimi bile daha izlenir kalıyor. En azından Av Mevsimi'nin ilk yarısı (İdris ölene kadar) oldukça heyecanla ilerliyordu. Yol Ayrımı'nın herhangi bir noktasında ise böyle bir süreci yakalamak kolay değil.

Bir kere henüz oyuncu seçimi aşamasında bile hatalar ortaya çıkıyor. Şener Şen ile onun annesi rolündeki Çiğdem Selışık Onat arasında sadece iki yaş fark var. Üstelik fiziksel olarak Onat, genç gözüken bir kadın. Seyirci daha ilk dakikadan inandırıcılıktan yoksun başlıyor izlemeye. Mert Fırat, çok büyük hayranı olduğum bir isim olmasa bir seviyede olduğuna inanıyorum. Onu bile çok basit kullanmak hayal kırıklığı oldu. Baş kadın karakter Nihal Yalçın! Diğer Turgul filmlerindeki oyuncu kadrosunu düşününce....

Sinemada sık sık anlatılmış bir hikaye anlatılıyor. Sorun değil. Dünyada insanın kaç tane hikayesi var ki? Sinemadaki filmlerin çoğu zaten birbirine benzer konuları anlatır. Önemli olan anlatım tarzı veya işin tekniğidir. Mesela 2018 yılında infilak eden Volvo görmek (daha doğrusu görememek; tüneldeki patlamayı dışarıya vermek) hoş değil. Ya da tüm yan yan karakterlerin, ülkedeki toplumsal ve politik havadan yola çıkarak bir kesimi hoş tutmak için ortaya serpiştirmek de şık değil.

Sinema için para harcayan kitle az çok bellidir. Hele Yavuz Turgul filmi için gişeye gidenler diğerlerinden biraz daha ayrılabilir. Fakat filmleri ve hikayeleri, gidenleri hoş tutmak için kurgulamamak lazım. Ortak söylemler geliştirilebilir, filmin ana fikri de oluşabilir ama yan taraftan araya mesaj sokmaya çalışmak filmi de geriye kalan tüm söylemleri de öldürür. Yani Turgul, bu filmde biraz 'beyaz yakalı demokrat' gençlere oynamış. Mesela Mazhar Bey hisselerin paylaşımında onları unutmamış. Sadece işçileri düşünmemiş yani. Araya bir polis çatışması, şehir içindeki hayvan şiddetine dair bir hikaye, bir vicdani retçi,  erkek şiddetinden kaçan kadınlar.... Bitti gitti...

Peki film bize ne anlatıyor? Hiçbir şey! Mazhar Bey gibi nemrut, disiplinli, yemeğinden taş çıktığı için aşçı kovan adam bir trafik kazasıyla hayatını değiştiriyor. Olabilir mi? Neden olmasın? Fakat bunun daha derin açıklanması gerekmez miydi? Hastaneden çıkınca bambaşka bir insan oluyor ve biz de izliyoruz. Ama etkilenmiyoruz, sadece izliyoruz.

Renkler, kamera kullanımı, görüntü yönetmenliği filmi kurtarıyor. Fakat yüzeysel sahneler, yüzeysel replikler, yüzeysel bir sistem karşıtlığı her şeyi mahvediyor. Şener Şen de yine son Turgul filmlerindeki gibi tembellik yapıyor. Kabadayı'da Kenan Imirzalioğlu, Av Mevsimi'nde Cem Yılmaz onun önüne geçmişti. Üstelik ikisi de onun yanında sinema için 'yeni yetme' insanlardı. Bu sefer daha yaşlı biri filmin bir numarası oluyor. Rutkay Aziz, bildiği en iyi rolü yapmanın artısını kullanarak yıldızlaşmış. Bohem, çapkın, hınzır, entellektüel adam rolünü yine çok doğal bir şekilde ortaya koymuş. Onun hatırına göz ucuyla bakılır ama o kadar.

Bakalım Turgul 2000'lerdeki kötü gidişini unutturacak bir geri dönüşe imza atar mı? Bence çok zor.


Hiç yorum yok: