Normalde çok sık dizi izlemem. En azından son 10 yılda durum böyleydi. Sanırım bu süre içinde Ezel ve Şubat dışında; baştan sona bir yerli dizi izlemedim. Yabancı olarak da yakın dönemde bir Dogs of Berlin faciasına denk geldik. Ezel ve Şubat ise bana çok fazla keyif veren ve halen ara ara açıp izlediğim diziler. Yani bu kadar iyi referanslara rağmen dizi izlemek önceliğim olmadı. Herhalde bunlardan iyisi olmaz diyerek öteledim.
Öte yandan özellikle televizyon kanallarındaki dizilere ara ara bakarım. Zaten devamlı önümüze düşecek bir tekrar sarmalı ve yavaş ilerleyen konularıyla takibi kolaylaştırma imkanları var. Hal böyle olunca belirli platformlarda sınırlanan dizilere zaten kapım tamamen kapalıydı.
Pandeminin bizi evlere kapattığı dönemde bunu kırmak mümkün oldu. Geçen sene sokağa çıkmadığımız ve televizyonda Survivor dışında yeni bir şeyin olmadığı dönemde sevgilimin de talebiyle Masum'a başladık.
Zengin ve çok başarılı oyuncu kadrosuna rağmen diziye başlarken beni çeken esas referans Berkun Oya'nın kalemiydi. Kendi yazdığı tiyatro oyunundan uyarlama olduğunu sonradan öğrendim. Oya'nın kalitesi malum. Buna; önceden hazırlanmış bir senaryo ve çekimleri bittikten sonra yayınlanacak bir dizi eklenecekti. Yani senaryosu iyi bir kalemden çıkan ve seyirci reaksiyonuna veya rating sonuçlarına göre değişmeyeceği, oyuncuların senaryo dışı nedenlerden dolayı kadrodan çıkarılmayacağı veya yeni karakterlerin eklenmeyeceği bir dizi karşımızda olacaktı.
Fakat buna rağmen sonu muallakta kalan, hatta sanki biraz da aceleye getirilmiş bir sona sahip, televizyon dizilerinden tek farkı süresi olan bir yapım bulduk.
Öte yandan her bölümü merakla beklediğimizi itiraf etmemiz lazım. Senaryo en azından son iki bölüme kadar oldukça sürükleyici ilerledi. Fakat son kısımda adeta dağ fare doğurdu. Aslında bu açıdan 'dizi' algısına uyduğunu belirtebiliriz. Sonundan ziyade seni her bölümden sonra kanepede yeni bölüm açamaya itiyorsa esas amacına ulaşmıştır.
Bu noktada aklımıza bir soru takılıyor. Ne zaman biteceği pek belli olmayan ( iki hafta sonra veya iki sezon sonra) bir televizyon dizisi ile artık hazırlanmış, bitmiş ve yayına konulan bir internet dizisi arasında fark olmalı mi? Öncelikler değişir mi?
Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Fakat Masum'dan beklediğimi bulamadığımı belirtmeliyim.
Biraz konudan bahsedelim. Dizinin adı Masum olunca, (Masumlar veya Masumiyet vs değil); bir karakterin diğer karakterlerin önüne geçeceğini, aradan bir 'masum' kahramanın sıyrılacağını düşündüm. Ya biri haksız yere suçlanacak, ya biri tüm saflığıyla her kötülüğe karşı duracak, ya da bunlar gibi bir şey olacaktı....
Tam da bu doğrultuda dizi baslar başlamaz önümüze karakterler yığıldı. Emekli komiser Cevdet, karısı Nermin, oğulları Tarık ve Taner, gelinleri Emel ve Rüya, ve Cevdet'in eski öğrencisi günümüzün polisi Yusuf...
Bu karakterler arasından devamlı bir masum aradık ama her bolümde karşımıza yeni sırlar çıkında bizim de kafamız karıştı.
Zaten masumluk adayları da yavaş yavaş elendi. Adalete karşı gelen sırlarla dolu emekli polis Cevdet, ailesine resmen zulmeden Nermin, iki cinayetini gördüğümuz, birini duyduğumuz Taner ilk elenenler oldu. Yaşadığı zorluklara rağmen eşini aldatan Emel de benim tarafımdan kolayca çizildi. Rüya dizinin esas karakteri olamayacak sönüklükteydi ama zaten en sonda (ve komiser Selahattin de) masum çıkmadı. Böylece finale Yusuf ve psikolojik sorunları olan Tarik kaldı.
Tarık'ın sorunu onun isteğiyle olan bir problem değildi. Fakat ailesini de kendisini mahvettiğini izledik. İnsan bir yandan ona üzülüyor ama bir yandan da çevresinde yarattığı tahribatı görebiliyor. Zaten finalde de Tarık, elenmesine yol açan işlemleri yaptı.
Fakat yine de Tarık karakteri,Türk toplumuna kısa bir bakış atmamızı yardımcı olması açısından önemli. Zira Tarık'ı bu hale getiren kendisinden öte çevresi. Olağan sayılabilecek psikolojik sorunlarını görmezden gelen, 'el alem ne der' diye toplumdan saklayan, hatta evleneceği kadına bile söylemeyen, o sorunların saklandıkça büyümesine neden olan, hatta oğlu askere gönderip sorunları daha da büyüten ailesi Tarık'tan kat be kat suçlu. Üstelik suçlu olmaktan ziyade, problemin ta kendisi..
Bu anlamda Tarık; ataerkil Türk toplumunun (hatta ailesininin de) dışlamak için hazırda beklettiği, problemli sorunlu, normal kalıplarda olmayan ve en sonunda isyan ederek kapanışı yapan erkek profilini yansıtıyor. Tarık'in ve diğer birçok karakterin bu şekilde analiz edilmesi, dizinin önemli artılarından.
Benzer bir 'nokta atış' karakter de aynı aileden. Tarık bu 'zayıflık ve eksiklikleriyle' dışlanırken, normal gözüken ve ataerkil normlara uyan Taner'in (oysa küçük yasta bile cinayeti var) ailesi ve çevresi tarafından el üstünde tutulması, bu toplumun kanayan yarasını, adaletsizliğini ve çarpıklığını göstermektedir.
Tüm bunların ardından da (benim nazarımda) masumluk sıfatı Yusuf'a kalıyor. Oysa Yusuf, Son Yaz'daki savcı Selim gibi işine fazla odaklandığı için ailesini ihmal eden, agresif, olay çıkarmaya meyilli, ağzı bozuk, asi, biraz kontrolü zor ve disiplinsiz bir karakter olarak başladı. Ondan bir naneler geleceği kesin gibiydi. Fakat dizi ilerledikçe herkes büyük bombalar patlatırken, o saatli bomba gibi gezen Yusuf doğru taraflarda durarak bizim takdirimizi kazandı..
Gerçekten de Oya'nın senaryosunda ve kafasında kast ettiği masum o muydu? Zira Tarık ve ailesi kadar onun derinine inmemiz mümkün olmadı. Belki de biz yanlış aldık cevabı. Bir zamanların pısırık çocuğu, şimdilerin polisi 'masum' olacak ne yaptı? Ya da bize nesi gösterildi? Belki de cevap Tarık'tı. Veya 'Masum' adı bir masum arayışından kaynaklanmıyordu. Hepsi olabilir.
Oyuncularımızın da büyük katkısı ve başarısıyla bu karakterleri irdelemek, analizlerini yapmak, doğru ve yanlış bir şekilde yorumlamaya çalışmak, üzerine düşünmek keyifliydi. Öte yandan görüntü yönetmenliği ise dizinin belki de en başarılı olduğu kısımdı. Fakat diğer yandan da senaryonun akıcılığı ve finalin vuruculuğu da bir dizi için önemli olmalıydı. Masum'un zayıf kalan kısımları burasıydı.
Televizyon dizilerini kötülemek için alternatifleri övmeye meraklı sosyal medya kitlesi, Masum'u da daha yayınlanmadan önce çok övmüştü. Yorumları okudum, dizi bitince de pek geri adim atmamışlar. Fakat izledikleri finali içten içe yakıştıramadıkları için "Off her şeyin ucu açık kaldı, kesin ikinci sezon gelecek. Bu dizi kesin devam edecek" türünde bağlamalar çekilmiş. Fakat zaten hem o zaman böyle bir vaad verilmemişti, hem de aradan iki senede böyle bir çalışma olmadı.
Yani; hayranlar ve "Ben TV izlemiyorum"cuların inkarlarına rağmen bir gerçek var: Dizimiz kotuydu. Tamam kötü demek haksızlık olur ama oyuncu kadrosundan ve projenin kendisinden çıkacak iş de bu değildi. Hatta kadro da firesiz tam performans göstermiş. Yani öyle savsaklanan bir iş de olmamış. Fakat bir şeyler eksik kalmış.
Tam da bu nedenle Oya'nın yazdığı Bayrak oyununu daha da merak ettim. Bir tiyatro oyununu filme uyarlamak bile kolay değilken, onu sekiz bölümlük diziye çevirmek muhakkak daha zordur. Acaba o oyunda hikaye nasıl anlatılmıştı?
Tiyatro da böyle bir şey değil ki! Filmi diziyi yıllar sonra açıp izliyoruz ama oyun uçtu gitti. Gerçi bakmayın, Masum da sekiz bölüm izlendi ve uçtu gitti... Geride çok az iz bırakarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder