Türk edebiyatının belki de en popüler kitabı olan İnce Memed'i okumam için senelerin geçmesi gerekti. Geçen sene, günlerin birine, okunacak bir kitap ararken, canım sevgilimin kütüphanesinde İnce Memed'i görünce artık vaktin geldiğinde kanaat getirdim.
İlk cilt heyecan içinde okundu ve bitti. Ardından ikinci cilt heyecan içinde okundu. O da bitti. Harika bir eseri okuduğumun farkındaydım. Birkaç gün sonra, kitapların esas sahibiyle roman hakkında konuşmaya başladık. Kendisi; romanı okumuş milyonlarca insan gibi, Yaşar Kemal'a hayranlığını vurguluyordu. Fakat konuşmanın bir noktasında, benim gibi takıntıları olan bir insanda sıkıntı yaratacak o bilgiyi verdi:
"Roman aslında dört cilt. İlk iki cilti kapsayan bölüm gazetede yayınlanıyor. Romanın esas kısmı burası. Sonra; yayınlanan hikaye çok sevilince, gazete Kemal'den yazmaya devam etmesini istiyor. O da paraya ihtiyacı olduğunu yazıyor. Son iki cilt de o kısmı oluşturuyor. Fakat ben; sipariş üzerine yazılmış o kısmı son iki cildi satın almadım"
Böyle diyordu evin kütüphane müdürü! Yıkılmıştım. İzlediği filmi sevmese bile yarıda bırakmayan, 3-4 bölüm izlediği diziyi sevmese bile en azından sezon sonuna adar tamamlayan benim için yeni bir görev vardı artık. Acilen diğer iki cildi bulmam gerekiyordu. Oysa birçok yerde dört cilt berabere satılıyordu. Neyse ki; son iki cildi de bir şekilde buldum ve muhteşem eseri tamamladım.
Uluslararası alanda dahi önemli bir şöhrete sahip olan ve hatta ülkede de herkesin dilinde olan bir kitabın, hakkının çok verilmediğini düşünüyorum. Bunun kökleşmiş nedenleri var tabi. Fakat 2000'lerle beraber, Türkiye'nin bazı konuları en azından daha eski yıllara göre bir seviye daha cesur tartıştığı bir dönemde, İnce Memed'in bir başucu kitabına dönüşmesi gerekirdi. Dönüşmedi ve Türkiye yeniden kendisini, özünü, geçmişini, sorunlarını tartışamadığı kapalı bir döneme geri döndü.
Önce Yaşar Kemal... Böyle şeyleri öğrenince bir yandan hayranlığım artıyor bir yandan da kendi vasatlığımı fark ettiğim için üzülüyorum ama yapacak bir şey yok; kendisi bu kitabı 30 yaşında (önce Cumhuriyet gazetesi için) yazıyor. Aynı zamanda; büyük şehrin iyi yetişmiş yazarların hayat hikayesini yazacağı bir karakterin ömrünü yaşamasına rağmen, büyük bir yazara dönüşmesi ayrıca takdir edilesi. Ve esas hayranlık sebebi; bunu henüz ilk romanında çok net gösterebilmesi...
Sonra Çukurova... Romanın esas karakteri İnce Memed ise, yardımcı oyuncusu Çukurova'dır. Yaşar Kemal bölgeyi muazzam şekilde tasvir eder. Oralara hiç inmemiş biri olmama rağmen, romanı okurken her yeri didik didik bildiğimi zannedecek noktaya ulaşırım. Bir yandan da "keşke kitabın bir yerinde veya birden çok yerinde bir harita olsaydı" deme ihtiyacı hissederim. Memed nereden nereye gidiyor, jandarmalar o esnada nerede, köyler nerede... Bunları harita üzerinden görebilsek muhteşem olurdu. Hatta sadece bu haritaları içeren bir kitap bile çıkartılabilir.
Ve esas olarak İnce Memed.... Hem roman olan, hem karakter olan... En baştan belirtmem lazım ki; bu kadar net bir Türkiye Cumhuriyeti tasviri okumak beni çok etkiledi. Zalim ağalar, güce tapan köylüler, güce boyun eğen köylüler, güce karşı isyan eden köylüler, dağa çıkanlar, dağa çıkanları kovalayan askerler, cumhuriyetin ilk siyasetçileri, yerel halkı avucunun içine alarak siyaset yapan şehrin ağababaları, Kurtuluş Savaşı esnasında ikili oynayıp, savaşın sonunda 'kahramanlık' yapanlar, o kahramanlık unvanıyla Anadolu'ya dağılıp kendilerini köylülerin toprakları ile ödüllendirenler, sürgün sürgün gezen hocalar... Hepsi, ama hepsi bildiğimiz karakterler.
Fakat bu kadar gerçekçi olması bazı sorunlar yaratır. Zira ülke Arif Saim Bey'lerle doludur. Hatta Arif Saim Bey'in de gerçek bir karakterden (Ali Saip Ursavaş) esinlendiği iddia edilir. O kısmı ben bilemem ama Arif Saim Bey'lerin kalabalık olduğu bir yerde, İnce Memed gibi bir romanın çok okunması mümkün olamazdı. Zaten uzun süre yasaklarla boğuşuyor eser. Hatta İngilizler 1980'lerin başında romanı filme çevirmek, (hatta bunu yapıyorlar da) ve çekimler için Türkiye'ye gelmek istiyor ama bunun izni dahi verilmiyor.
Zaten kitabı okurken de bir yandan şaşırıyordum. Edebiyatımızın birçok romanı, dizi olarak televizyonlara uyarlandı. İnce Memed ise televizyonda izlenecek en iyi içeriğe sahip roman. Heyecan var, aşk var, aksiyon var, zenginlik var... Neden kimse bunu yapmadı? Zira yapılması pek mümkün değil. Nasıl işleyeceksin bu romanı televizyonda? Dağa çıkan, ağalara isyan eden, askerle çatışmalara giren, köylünün sevgisini kazanan bir karakteri her hafta nasıl getireceksin ekrana? Mümkün değildi.
İnce Memed zaten gücünü buradan alıyor ama aynı noktadan dolayı başı derde çok giriyor. Eyyamı yok, freni yok, lafını esirgeme yok. Diğer yandan slogan yok, propaganda yok... Anadolu'da var olanı, son 100 yıla damga vuran gerçekliği tüm hatlarıyla önümüze getiriyor. Üstelik bunu Cumhuriyet'in henüz 30. yılında yapıyor. Belki de o dönemde bu eser daha çok irdelenseydi, bugün birçok sorun çözülmüş olabilir ve belki de roman son 100 yılın fotoğrafı olmak yerine Anadolu'nun geçmiş zaman efsanesi olarak anılırdı.
Fark ettiyseniz, romanın konusundan pek bahsetmiyorum. İnce Memed'in kendisinden, Hatçe'ye olan sevdasından, ilk vurduğu Abdi Ağa'dan, Seyran'dan, Kerimoğlu'ndan bahsetmiyorum. Gerek yok. Kitabı okuyanlara bunları anlatmaya gerek yok, okumayanlara da ne desek boş olur! Öte yandan bu karakterleri ve benzerlerini az çok biliyoruz. Yaşar Kemal de onları anlatmış sayfalarca.
Peki bize ne kaldı? Geriye ne kaldı? Yıllardır okunan ve her yerde övülen bu roman (Hürriyet gibi bir gazete tarafından bile 2017'de edebiyatımızın en iyi eseri seçildi) birkaç okuryazar insan dışında insanların kafasına girebildi mi?
Bugün sokağa çıksak herkes İnce Memed'i bilir. Kitabı okumasa da bilir. Ağalara karşı savaşan bir isyankar. Bir eşkıya. Herkes o İnce Memed'i çok sevdiğini söyler. "Keşke bu ülke bir kaç gerçek İnce Memed çıkarsaydı" der. Kitabı okumayan bile der bunu. O kadar içimizdedir İnce Memed.
Her toplumun tarihi kahramanlar üretmiştir. O kahramanlar romanlara, türkülere, efsanelere girmiş, bu sayede kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. İnce Memed ise tam tersidir. O önce yaratılmış bir kurgu karakter olarak toplumun içine girer. Çok okumayan bir milletin, hikayesini tam olarak okumadığı adamdır. Buna rağmen roman yazıldıktan sonra halkın sevgisini kazanan bir karaktere dönüşür. Türkülere, efsanelere konu olur. Hatta İnce Memed'in gerçek bir kişi olduğu bile iddia edilir.
Fakat tüm bunlara rağmen; İnce Memed karakteri ne kadar sevildiyse, İnce Memed romanı bir o kadar özümsenmemiştir. Zira İnce Memed romanı tehlikelidir. İnce Memed tasviri bizim toplumumuz için yeterlidir. Tasvir olarak kalmalıdır. Roman özümsenirse, bu sefer efsaneden bir gerçeğe, bir gerçekliğe, bir çatışmaya, bir fikre dönüşür.
Zaten İnce Memed de gerçek olsaydı, onu türkülerle anan insanlar onu sevmezdi. "Tamam haklı olabilir ama yolu bu mu bu işin" denirdi. Tıpkı kitaptaki köylülerin Memed hapisteyken onun hakkında olumsuz konuşması, Mehmed dağa geldiğinde onu sevmesi gibi...
İnce Memed bir başkaldırının romanı olarak tanımlanır. Doğrudur da... Fakat neye başkaldırdığının toplum nezdinde pek bilindiğini sanmıyorum. Bu gruba sadece halk değil, kitabı okuyan kesimin önemli bir kısmını da dahil ediyorum.
İlk cildin hatırına, bir Abdi Ağa vardır günah keçisi. Zalim ağalara başkaldırmıştır İnce Memed'in kendisi. Fakat İnce Memed romanı başka bir yeri karşısına alır. Onun isyanı -o zamanlar için- yeni yeni kurulan bir ideolojiyedir. Cumhuriyet'e değil, cumhuriyetten nemalananlara karşı bir isyandır. Ve ne yazık ki 30. yıldaki sözler, artık 100. yılda iyice kökleşmiştir.
Tek gözü görmeyen bir köy çocuğunun, 30 yılda gördüğü ve anlatabildiğini 100 yılda bir toplum nasıl göremedi, nasıl anlamadı, nasıl tartışamadı?
İnce Memed, ülkenin son 100 yılını anlatan en iyi romandır ve 70 yıl önce yazılmıştır. Müfredata girmesi gereken ama müfredata girmesi mümkün olmayan romandır. Bir roman değil, bir kurgu değil, tamamen Anadolu'nun ve tüm ülkenin gerçeğidir....