Pazar, Ocak 8

Baharda Yine Geliriz


Geçtiğimiz yılların sonlarında Barış Bıçakçı'nın bir romanını okuyunca, kendimce öykülere merak salmıştım. Bir roman okuyup, öyküye ilgi duymak ilginç gelebilir ama Bıçakçı'nın dili buna çok müsait. O günden sonra okuduğum birkaç öykü kitabından sonra ise Bıçakçı'ya geri döndüm.

Baharda Yine Geliriz, Ankara'yı arka plana alan 32 hikayeden oluşuyor. Tamamı da çok kısa. Belki en uzunu dört sayfadır. Durum hikayeleri hepsi. Şehrin belirli mekanlarında (evlerde, sokaklarda, parklarda, pastahanelerinde) sıradan insanların sıradan hikayeleri yazılmış.

Hatta sıradan hikayeler bile değil. Sıradan hikayelerin, en sıradan anlarına bir göz atıp çıkmış. O en sıradan hikayenin sonu bile gelmemiş çoğu zaman. En heyecanlı yerinde kesmiş (mesela iş arayan kızın telefonu çaldığında). Büyük ihtimalle zaten yaratmak istediği heyecan değildi, en heyecansız anların dikkat çekiciliğiydi. Leyla Hanım'ın hayatının hikayesini dinliyoruz ama onunla konuşun adamın gözünden okuyoruz o anı ve onun Leyla Hanım'ı dinlemesi gibi biz de kitabı okuyoruz, "Hikayenin bu kadar olduğunu anlayıverdim".

Sanki yazar herhangi bir fotoğraf karesine bakmış ve o karenin ne anlattığını, o karenin nasıl oluştuğunu, o karedeki inanların ne konuştuğunu yazmış. Yazarlık biraz da böyle işte.

Rivayete göre bir gün genç yazarlar Attila İlhan ile muhabbet etme fırsatı yakalamışlar ve ona "Biz yazacak konu bulmakta zorlanıyoruz, ne yapmak lazım?" diye sormuşlar. İlhan hepsine kızmış. "Siz İstanbul'da yaşıyorsunuz, burada otobüs şoförünün bile bir hikayesi vardır" demiş. 

Sanki Bıçakçı ustaya hem karşı çıkmış hem onay vermiş; "Evet herkesin hikayesi yazılabilir. Ama sadece İstanbul'dakilerin değil... Ankara'dakilerin bile..."

Buna rağmen ve Bıçakçı'nın dilini sevdiğime bir kez daha ikna olsam da kitap beni çok tatmin etmedi. İlginç bir durum. Bir yandan bu tip anlara dikiz atıp bir yazı üretebilme yeteneğine hayran oldum ama bir yandan da okuyucu olarak beklediğim hazzı yakalayamadım.

Öte yandan, son yıllarda çok sevdiğim ama çok detaylı tanıma fırsatına ulaşamadığım Ankara'ya dair merakımı da kabarttı. Orası tam da bu kitap bir şehirdi zaten. Bir İstanbullu olarak orayı ne kadar özlediğimi ama uzun süre kalırsam ne kadar sıkılacağımı düşündüm. Uzun süre kalmayı tercih ederdim sanki. Fakat bu başka bir konu...

Bir de benim için Bodrum kısmı var. Ne alaka?

Baharda Yine Geliriz'in en akılda kalıcı cümlesi "İnsan güzel kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?"di. Haklıydı Aklıma hemen Bodrum'da okuduğum Bizim Büyük Çaresizliğimiz geldi. O kadar heyecanla okumuştum ki, her akşam gün batımında sahilden eve yürüdüğüm yolda bile açıp birkaç sayfa okuyordum önüme bakmadan. O yaz orada çok sıkılmıştım ama sonrasında her yaz oraya gitmeye devam ettim. Bir gün yine aynı hislerle bir kitap okurum veya en azından aynı hislerle başka şeyler yaşarım diye.

O yüzden devamlı "yazın yine geliriz" diyoruz soranlara. Fakat yine de Baharda Yine Geliriz, bir Bizim Büyük Çaresizliğimiz değil...

Hiç yorum yok: