Yine Netflix’te izlediğimiz skandal bir belgesel daha.
Skandalların belgeseli değil, skandal belgesel; zira artık 21.yüzyılda bu derece salağa yatar gibi davranarak propaganda işi yapmak komik kaçıyor.
Belgeseli ilk duyduğumda çok heyecanlanmamıştım ama yine de bir beklentim vardı. FIFA’nın gizli kalmış pisliklerini (daha ne kadar varsa) gözler önüne sereceğini veya son dönemde artan tüm adli sürecin, iddiaları, mahkemelerin derli toplu bir anlatımı olacağını düşünmüştüm.
Oysa yanılmışım. Aslında belgeselin Katar’daki Dünya Kupası’ndan önce yayınlanmasından işkillenmeliydim.
Yapımın özeti şöyle...
Futbola soccer diyen ABD’liler, 2022 Dünya Kupası’nı Katar’a kaptırmanın öcünü almak için Dünya Kupası öncesinde bir belgesel çekerler. Söz konusu belgesel, yine onların Dünya Kupası’nı kaptırmış olmanın getirdiği hırs sayesinde açılan davadan yola çıkar. Neden FBI’ın uluslararası bir soruşturmaya imza attığını anlamamış olsam da (daha sonra bunun bankacılık sistemi nedeniyle olduğunu öğrendim) gösterilen çabaya saygı duymayı tercih ettim ve belgesele şans verdim.
Belgeselimiz dört bölümden oluşuyor. Biz dört bölümü ayırmayacağız ama tüm yapımı dörde bölmek mümkün. ABD’liler Dünya Kupası’nı alamamalarına ve haklarının yenilmesine neden olan 'adaletsiz' yapıyı, kökünden suçlayacak bir yapı kurmuşlar. Önce FIFA’nın tarihine gitmişler ve Avrupalıların kutsal gördükleri ve saygıyla yönettikleri futbola ağıtlar döşemişler, sonrasında üçüncü dünya ülkelerindeki kodamanların bu oyuna (daha doğrusu FIFA’ya) girmesinin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalışmışlar. Ardından yetinmemişler, Katar’daki siyasi ve toplumsal sorunların küresel futbola ne kadar yakışmadığını anlatmışlar. Devamında Katar’ın yine bu pislikler içinde Dünya Kupası’na uzandığını eklemişler. En sonunda da kendi yargılarının ne kadar kusursuz ve ulvi amaçlarla çalıştığını göstermişler.
Ve tüm bunları, dünyanın tepkisinin harlandığı bir zamana denk getirip 2022 Dünya Kupası’ndan hemen önce yayınlamışlar.
İtirazlarımız çok fazla...
Öncelikle şunu beyan edelim; FIFA’daki pislikleri yok sayacak değiliz. Fakat bu konu hakkında çok fazla içerik üretildi. Üstelik çok detaylı bilgi belge kapsayan raporlar, haberler, kitaplar yazıldı. 2022'nin sekizinci gününde vefat eden Andrew Jennings bu konunun başını çeken isimdi. Bu arada belgeselde onu da ufak bir şekilde görüyoruz. Üstad; Michael Moore tarzı provokatif bir gazetecilik anlayışına sahipmiş.
Yani aslında Jennings gibi üstadları okuyanlar için, bu belgeselde yeni bir şey pek yok. Belki FIFA’nın son döneminde yaşananları bizler için yeni sayılabilir.
Katar’ın Dünya Kupası’nı alması bizim de içimize sinmedi. Fakat bize kalacak olursa, ABD de içimize sinmezdi. Katar’da insan hakları ihlalleri varsa ABD’nin Ortadoğu’da yarattığı daha büyük eziyetler var. Bunları birbiriyle bağlayabilir miyiz? Zor ama, FIFA Uncovered'ın yolundan gidersek biz de başarırız.
Katar futbol coğrafyasına uzak bir ülkeyse ABD de oldukça uzak. 1994’te yaşananları hatırlıyoruz. Soccer dediğiniz oyunu bir Katarlıdan daha çok sahiplendiğinizi size düşündürten şey ne?
Katar, futbola girip para kazanmayı veya para aklamayı düşünen bir ülke olabilir. Peki ABD’nin son dönemdeki futbol sevgisi nereden geliyor? Oyunu çok sevdikleri için mi? En azından ABD’nin 30 yıl önceki Katar olduğunu söylemek hiç de ağır kaçmaz. Buradaki tek fark, iki ülkenin toplumsal yaşamları. Birinde alkol serbest, diğerinde yasak; birinde eşcinsellik tabu olmaktan çıkıyor, diğerinde suç oluyor.
Zaten bu noktada biz de FIFA’yı eleştirmiştik. Oyunun, yani elindeki ürünün bir değerler bütünüyle tanınması lazım. Bu değerler eril, muhafazakar ve kısıtlayıcı değerler mi olacak yoksa özgürlükçü değerler mi? Buna karara verecek olan FIFA…
Belgeseldeki Katar vurgusunun bu kadar belirgin olması, bence yanlış tepti. Belgeselin ilk iki bölümün Dünya Kupası’nın ilk günlerinde, son iki bölümünü de turnuva bittikten sonra izledim. Belgeseldeki hakim görüş, Katar’da bu işin becerilemeyeceği, bir skandala imza atılacağı, Katarlıların organizasyon yapmakta yetersiz kalacağıydı. Belki turnuva başlamadan önce izleseydik, biz de benzer düşüneceğimiz için o cümleler gözümüzden kaçacaktı.
Oysa zamanlama manidar oldu. Belgesel bir komediye dönüştü. Son dönemim en iyi turnuvalarından birini izledik zira… Üstelik Katar turnuvayı almasaydı ve ABD alsaydı; önceki turnuva da Rusya yerine İngiltere’ye gitseydi bu belgesel çekilmeyecekti.
Ne güzel işte, Katar sayesinde siz de bir projeye imza atmış oldular...
İşin komik tarafı, FIFA’nın nispeten temizlendiğini işaret eden sürecin sonunda bir Avrupalı (UEFA Genel sekreteri) Giovanni Infantino, FIFA’nın başına geçiyor ve bir sonraki turnuva hemen ABD önderliğinde Kuzey Amerika’ya gidiyor. Sizce tesadüf mü? Üstelik tarihte ilk kez, iki turnuva üst üste Avrupa dışında yapılacak. Premier Lig kulüplerini satın alan ABD'liler kendilerini Avrupalı olarak mı görmeye başladı yoksa?
Öyleyse kötü bir haber verelim. İki kıta arasında bariz bir saat farkı. Bunu NBA’den zaten biliyoruz ama 1994 Dünya Kupası’nda da yaşamıştık. Katar’daki turnuvaya “Kışın Dünya Kupası olmaz" demişlerdi. Haklılardı. Peki yazın ABD’de olacak bir turnuvada, Avrupa ile saat farkını nasıl ayarlayacaklar? Avrupalıları izleyebilsin diye yine öğlen sıcağına maç mı koyacaklar, yoksa Avrupa izlemesin diye sabah karşı 03.00’te maç mı olacak? Çözülmeyecek sorun değil tabi ama Katar’a küfreden Müslüman olsa keşke!
Dört yıl sonra bu blog devam ederse, o zaman yine değerlendirmelerimizi yaparız. Biz FIFA Uncovered içinde kalalım. Hatta yavaş yavaş da yazıyı noktalayalım. Olmamış veya eksik kalmış demek ayıp olur. Bu tip yorumlar, niyeti iyi olan ama beceremeyen yapımlar için söylenebilir. Bu belgesel ise direkt kötü niyetli. Ve tüm çabasına rağmen oyuna uzak olduğunu belli etmekten o kadar kaçamamış ki, tüm çatı bir üflemeyle uçacak gibi durmuş.
Hadi babalar, siz soccer demeye devam edin ve Dünya Kupası ile Avrupa Süper Ligi projesinden vazgeçin artık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder