Tek tek pozisyon tartışmayı seven biri değilim. Zaten yine bir pozisyonu tartışıp değerlendirme yapmak istemiyorum. Bir felsefeden bahsetmek gerek. Ve bunun için iyi bir örnek var elimizde.
Adnan Januzaj'ın Gedson'a yaptığı hareketi görmüşsünüzdür. Hatta daha doğrusu Gedson'a bir hareket yapmıyor. Ayağı kayıyor ve o hareket Gedson'u buluyor. Kırmızı kart olmalı mı olmamalı mı? Kural ne diyor?
Hepsi çetrefilli sorular. Kuralın ne dediğine kitaptan bakarsak kırmızı kartın çıkarılması hiç abes değil. Üstelik bu tip pozisyonu VAR'dan izleyen bir hakemin dönüp devam etmesi, hele son aylarda Türkiye'de yaşananları düşününce, hiç kolay değil. Haliyle bu bir Mete Kalkavan eleştirisi de değil.
Fakat yine de bir soru var aklımızda; bu oyunda gerçekten kurallara sadık kalmak zorunda mıyız? Ya da kurallar gerçekten bu kadar keskin mi?
Hepimizin bildiği ve sık sık dillendirdiği gibi, "hakem yorumu" diye bir olgu var. Bu olgu, birçok sporda futboldaki kadar güçlü yer kaplamıyor. Oysa futbolda kesin çizgilerle tasvir edilmiş kurallar çok azdır. Ofsayt gibi geometrik kurallar veya maça nasıl başlanacağına dair ritüeller kesinleştirilmiştir ama fauller ise gri bölgede yer alır. Yani hakeme yorum yapma alanı bırakılmıştır. Çok geniş bir alandır bu...
Son yıllarda hem dünya hem de Türkiye futbolunda 'adalet' vurgusu çok yapılıyor. Yanlış anlaşılmayı göze alarak buna karşı çıkacağım. Gerçekten de oyunun önceliği adalet ve kurallar mı?
Dünya çapında adalet vurgusunun bu kadar ortaya çıkmasının nedeni bana göre genç kuşağın bu oyunu konsollar üzerinden öğrenmesi ve sevmesi. Haliyle kuralların bir mekanizmaya yüklenmesini (ona en yakın gerçekliği) ve her oyunda kuralların aynı şekilde uygulanmasını talep ediyorlar. Bundan bizim gençlerimiz de muaf değil. Onlar da benzer şekilde oyunu sevdiler.
Fakat Türkiye'de ekstra olarak bir adalet açlığı var. Bu açlık toplumsal hayatın her alanını etkiliyor. Haliyle trafikte bile en ufak konuya dahi 'adalet' üzerinden bakmamızı sağlıyor. Yani kurallara o kadar uymayan insan var ki ve bunlar cezasız kalıyor ki; yolda yavru kediyi gördüğü için sağ şeritte durup yolu kapatan adama kızıyoruz.
Futbolda da benzer durumlar söz konusu. Trafik tabi ki tamamen kurallarla çevrilmiş bir alan. En ufak bir ihlal bir domino taşı etkisi yaratabilir. Oysa futbolda durum daha farklı. Onun doğası başka. Onun önceliği adaleti sağlamak değil, oyunu devam ettirebilmek. Hatta oyunu eşit şekilde devam ettirebilmek bile diyebiliriz ve buradaki 'eşitlik' kavramını da adaletten ayırabiliriz. Hatta adaletten çok rekabete yakınlaştırabiliriz. Zira bizim için önemli olan adalet değil, rekabet...
Çok geniş konu. Biz kısa kesmek zorundayız. O nedenle bu pozisyon iyi bir örnek. Onun üzerinden devam edelim.
Aslında hakemin varlığı; bir tarafın diğer tarafı sistemli bir şekilde ezmesinin önüne geçmek için oyuna eklenmiş. Mahalle maçlarını düşünelim. Bıçkın mahallenin çocukları, daha naif çocuklara istediklerini hükmettirirdi. Kurallar esnerdi. Zira aksi halde, yani en ufak bir çıkışmada, dayak yeme tehlikesi mevcuttu. Futbolun ilk zamanları da bundan farklı değildi. Kavgalar çıkıyor, maçlar tamamlanmıyordu. Çözülemeyen meseleler maçın oynanmasını engelliyordu. Bir pozisyona biri faul diyor, diğeri faul değil diyor. Aslında ikisi de haklı olabilir. Pozisyon çetrefilli olabilir. Hakem de işte tam burada devreye giriyor. Onun en doğru kararı vermesi tabi ki önemli ama 22 kişinin anlaşamadığı, hatta herhangi bir "adamın faul diyor" sözünün bile duyulmadığı pozisyonda hakem nasıl "doğru" karar verecek ki... Doğrusu hangisi? Kural kitabı bu noktada ne kadar yardımcı olacak.
İşte o yüzden hakemden istenen kitabın sayfaları karıştırıp doğruyu bulması değil, en hızlı kararı vermesi ve maçın devamını sağlaması.
"Abi sen gel maçı yönet. Bu oyundan anlıyorsun zaten. Biz anlaşamıyoruz. Sen gel böyle anlarda bir karar ver, biz de sana saygı duyalım ve devam edelim. En azından maç devam etsin..."
Hakemin oyuna girişi böyleydi. Tabi ki, aradan 150 sene geçti. Futbol değişti, dünya değişti. Fakat yine de bu ruha biraz olsun sahip çıkmak gerekir.
Net konuşalım. Bazı pozisyonlar bazı maçlarda faul olabilirken, aynı pozisyonlar başka maçlarda faul olmayabilir. Bu da hiç adaletsiz bir durum oluşturmaz. Zira her maçın kendine has bir atmosferi ve kendine ait bir doğrusu vardır. Bazı maçlar sert geçer, bir pozisyon faul olmaz. Bazıları yumuşak geçer ve o diğer maçtaki sertlik oyunu baltalar.
Bazı pozisyonlar kitaba göre kırmızı kart olabilir ama kitabın anlattığı pozisyon gerçekleştiğinde kırmızı kart çıkmak zorunda değildir. Önemli olan maçın, oyunun kendisidir. O yüzden verilecek kararın, oyuna ve oyunun rekabetçi yapısına ne kadar zarar vereceği düşünülmelidir.
Bu pozisyonda da benzer durum söz konusu. Kırmızı kart mı? Olabilir. Çıkmalı mı? Hayır. Oyuncunun ayağı kaymış. Maç boyunca agresif bir görüntü çizmemiş. Üstelik takımı da 1-0 mağlup. Oyundan atıldığı anda maç 30. dakikada sona erecek. Bir formaliteye dönecek. Oyunu bu kadar değersizleştirmeye gerek var mı?
Pozisyon ilk gerçekleştiğinde Gedson yerde kıvranırken bile Beşiktaşlı oyuncuların bir kart talebi yoktu. Mete Kalkavan VAR'a giderken pozisyon henüz ekrana gelmeden "Hangi pozisyon için gidiyor" diye sorduk birbirimize. Yani saha içindeki vicdanın kırmızı kart talebi yoktu. Tartışmalı bir pozisyon da değildi. O eski çağlara dönersek, aynı pozisyon o yıllarda yaşansaydı, sahadaki oyuncular kendi aralarında maça devam eder, kimse de "Bu adam atılsın" demezdi. Zaten o dönem kırmızı kart yoktu ama olsun. Derdimin anlaşıldığını düşünüyorum.
Adnan Januzaj 30. dakikada kırmızı kart gördü. Geri kalan 60 dakikayı zor izledim. Keyifle ekran başına oturduğum maç, beni hayal kırklığına uğrattı. Oysa ilk yarım saat fena gitmemişti.
Adalet toplumsal hayatın birçok alanında çok önemli. Tabi ki futbolda da belli, bir seviyede korunması gerekiyor. Fakat öncelik oyunun ve rekabetin devam etmesi olmalı. Ayağı kayarak düşen bir oyuncunun istemsiz hareketini görmezden gelmek ayıp, sahtekarlık, adaletsizlik değil. Tam tersi oyunun akışına saygıdır... İyi bir maç izlemek için; oyuna ve rakibine saygısızlık etmeyen her oyunun sahada kalmasını sağlamak gerekir diye düşünüyorum.
1 yorum:
bjk düşmanıyım. net kırmızı. ayağını kaldırmak zorunda değil. rahatça sakınabilir. iyi niyet yok.
Yorum Gönder