Galatasaray camiası, yaz sezonunu sorunsuz geçirmeyi sevmez. Futbolda sıkıntı yoksa basketbola döneriz.
Aslına konu Oktay Mahmuti olayı değil, onun putlaştırılması. Bu da beni rahatsız ediyor açıkçası. Galatasaray camiası, vefasız olarak adlandırılsa da kişileri putlaştırmayı çok sever aslında. İki sene önce camianın içine giren, her zaman röportajlarında Benetton ve Efes günlerinden bahseden, "profesyonel" olduğu için övgüler düzülen Oktay Mahmuti'nin adı şimdileride, ilk imzayı 1972'de atan Fatih Terim ile beraber anılıyor.
Herşey 14 Mayıs'ta başladı. Bütün sıkıntı da bu aslında; resmi siteden Oktay Mahmuti'nin sözleşmesinin uzatıldığı haberi yayınlandı o gün. Resmi imza olmadan böyle bir şey yapılması, bugün gelinen noktadaki en büyük can sıkıntısı.
14 Mayıs'tan sonra Galatasaray 4 basketbol maçı oynadı. 3 tanesini kaybetti. 22 sene sonra gelecek şampiyonluk kaçtı. Efes'in Fener'în önümüzdeki sene yeniden yapılanacağı, daha güçlü bir şekilde geleceği düşünülürse şampiyonluk için en kolay seneyi ıskaladık. Şampiyon olan takım, sezonun ne kadar zayıf dengelere sahip olduğunu gösterir.
Neyse bu kadar da uzatmamak lazım. Sezon kötü bitti. Ve şu anda Mahmuti ile yollar ayrıldı. Mesel bu değil. Mesele Oktay Mahmuti'ye -ayrıntısı, içeriği bilinmeyen bir konu hakkında- bu kadar sahip çıkılması. Şu an ne Mahmuti'den ne de yönetim kanadından bir açıklama gelmedi. Basında ise sadece iki haber çıktı. Biri Vatan Gazetesi'nde.
Oktay Mahmuti'nin 2 artı 2 yıllık anlaşma imzaladığı ve her sene 1.350 milyon alacağı yazıldı. Allah daha çok versin. Ama Galatasaray bu kadar vermesin. Fatih Terim'in TBMM'de tartışma konusu milli takım maaşı bu miktardan daha azdı. Şampiyon/3 kupalı Ergin Ataman'ın bunun en az yarısına çalıştığı biliniyor. En az Mahmuti kadar başarılı bir isim olan Erman Kunter için söylenen para 900.000. Dünya çapındaki hocalar Obradovic ve Ivkovic Mahmuti'den yarım adım daha fazla kazanıyorlar. Kazandıkları para önemli değil, muhasebeci taraftar değiliz ama "Mahmuti, hak ettiğinden fazlasını istemez, ne istiyorsa verelim" de diyemem.
İkinci haber AMK'da çıktı. Ölü sezonda yayın hayatına başlayan AMK, Galatasaray basketbol sayesinde dikkat çekti. AMK'daki habere göre, Mahmuti Beşiktaş serisinde, yönetimden hakemler hakkında federasyonu araması talebinde bulunuyor. Başkan da "olmaz" diyor. Mahmuti bunun üzerin "böyle yönetimin amk" diyor. AMK öyle diyor yani.
Haberi doğru varsayarsak (ki henüz yalanlama yok), herhangi bir işveren, kendisine küfür eden bir işçiyle çalışmak istemez. Normaldir. Taraftar olarak ise bu benim problemim değil. Fakat, küfürden daha çirkin gözüken bir durum var. Yönetimden federasyonu arama talebi. Bunu Aziz Yıldırım veya Nedim Karakaş yapsa, yaptığı ima edilse, sayfalarca yazı yazardık. Şimdi ise, "zaten yönetim aciz kaldı, şu seriyi bu yüzden kaybettik, hoca haklı" deniyor. Eh, o zaman "Aziz Yıldırım, Özgener'i aramış, o zaman kesin şike var" demeyiz artık.
Bu iki haberi doğru saymak istemezdim ama yalanlayan yok. İsmail Şenol bugun Ntv Spor'da "ben doğrultamadım ama yalanlattım" dedi. Kime yalanlattığı da, ( o anda soyunma odasında olan) ayrı merak konusu benim için.
Oktay Mahmuti'ye yapılan ayıp deniyor. Gidiş şekli, en azından resmi sitede haberi çıktıktan sonra yılan hikayesinde dönmüş bir mevzunun sonunda ayrılması şık değil, kurumsal değil, hoş değil. Fakat insan sormadan da edemiyor. Oktay Mahmuti bu takımın başına nasıl gelmişti ki? Daha doğrusu ondan önceki son hocamız Cem Akdağ, bu takımdan nasıl gönderildi? Ortada yine bir vefasızlık yok muydu?
Çok büyük bir fark yok. Hatta Mahmuti'nin play-off başrısızlığı gibi bir başarıslzığı da yoktu o sene. Olabilecek en zor görevi başarıyla yerine getirdi Cem Akdağ. Ve ondan sonda gönderildi. Mahmuti geldikten sonra kimse ( en azından çevremdeki kimse) bugün Mahmuti'ye denilenleri Akdağ için demedi. Mesela, "Akdağ yoksa ben yokum", mesela "Cem Akdağ yerine Obradoviç gelse istemem" denmedi. Mahmuti'nin ilk maçı olan Petersburg maçında "Kara gün dostu" pankartı açıldı, ondan sonra kadın şube ne zaman dara gitse adı anılarak onore edildi.
Yani kılıçla yaşayan kılıçla ölüyor. Yönetim tarafından bakıyormuş gibi gözükmek istemiyorum. Aslında olayım, yönetim vs Mahmuti savaşının dışında kalıp taraf olmaya çalışanlarla. Ani heyecanlar, coşmalar, putlaştırmalar... Bugün karşısında durdukları yönetimin başındaki isime de en çok sahip çıkan da aynı kitle. Ünal Aysal'ın, Telegol'de konuşması, onun "klas başkan" olmasına yetiyor. Drogba tezahüratına parmak kaldırması veya Kulüpler Birliği'ne imza atıp bir gün sonra geri dönmesi.. Bunlar yapıldığı zaman Ünal Aysal baştacıydı. Her devrim kendi çocuğunu yer belki tam uygun cümle olmayabilir ama bu olay biraz böyle. Zamanında alkış tutulan yönetim anlayışı, şimdi basketbol şubesi üzerinden insanları rahatsız etti.
Bu savaşta, taraf değilim. Ne Oktay Mahmuti, ne yönetim. Zaten konu hakkında kimse açıklama yapmıyor. Onlar açıklama yapmazsa ben de taraf olmam. Taraftarın sahip çıkacağına inanıp gizli saklı karar alanların, yaklaşık 1 aydır, resmi sitedeki, bir haber dışında ( o da yalan çıktı) açıklama olmadan kimseyi asıp kesemem.
Oktay Mahmuti gelirken aynı tepkiyi koyanlar yine koyuyorsa tepkiyi; onları ayırırım.
Bazen diyorum ki, keşke hiç başarılı olmasak.
Fotoğraftaki pankart da zamanında çok beğenilmişti.