Pazartesi, Ağustos 13

Fazla Mesai



Güzel geçen bir yaza devam ediyoruz. Futbol bitmiş.  Kafalar boşalıyor. Artık daha sosyaliz. Haftalık programı herhangi bir maça göre ayarlamıyoruz. Uzun süredir görmediğimiz insanlarla buluşuyor, vakit ayıramadığımız zevklerimizi yeniden hatırlıyoruz.

Baskı, stres, gerginlik, tırnak yeme, dudak ısırma yok. Üstelik 12 Mayıs 2012'ye kadar süren dönemde  daha önce hiç yaşanılmamış kadar baskıyı, stresi üzerimize geçirmişiz. Hepsini atıyoruz. Unutmuşuz, rahatlamışız.

Ve en sonunda 12 Ağustos geliyor. Bugünü geleceğini biliyorduk ama gelmese daha iyidi. 12 Mayıs'tan sonra ilk defa bir resmi maç. Yine derbi. Baktığın zaman önemi yok. Ucunda 3 puan yok, şampiyonluk yok,önem kazansın diye kupa koymuşlar ama o işin süsü. Maç İstanbul'da bile değil. İstanbul'da olsa, rakibini deplasmanda yenme / rakibine kendi sahanda yenilmeme onurlarını kurtarmaya çalışmak gibi bir anlam ifade ederdi. İşin tribün tarafı olurdu, maça gidenler, koreografi yapanlar, bilet kovalayanlar.

Tarihin en gereksiz ikinci derbisi. İlki de 2 sene önce Almanya'da oynanan Gurbet Kupası'ydı. Bu tarz maçlar, hafta başından başlamadığı için atmosferi hissetmek zor olur. Derbide Lig Tv'li yıllar bile 1-2 kez yayınlandı.

En sonunda pazar günü geldi. Baskı, stres, gerginlik yoktu busefer ama sendrom oldu. Pazartesi sabahı uyanıp, güzel bir hafta sonundan sıkıcı okula gidecek öğrencinin benzer isyanı gibi "Yine mi derbi" diyerek uyandık.

Buradan (İstanbul'dan) maça giden, gitmek isteyen pek olmadı. Maçı konuşan olmadı. Maçı izlemek bile istemedi kimse. Ama o kadar da uzun boylu değil. Sokakta "taraftarım" diye gezip "bu maçı izlemedim abi önemi yoktu zaten, arkadaşlarla takıldık" diyemezsin. Mecbur izlenecek. Neyse ki açık kanal veriyor. Soyguncu mekanların hırsızlıklarına maruz kalmadan evde çay içerek derbi izlemeyi unutmuşuz.

Sonunda maç başlıyor. Maç öncesi "kaybetsek çok yaralamaz /kazansak çok sevindirmez" söylemleri geride kalıyor. Bir de 12 Mayıs'taki maç gibi de değil. Sürekli aksiyon. Goller,sakatlanmalar, kartlar, penaltılar... Dengeler sürekli değişiyor. Kafanda senaryolar yazılıyor. Böyle oynayıp yenilirsek, geriden gelip yenersek, 10 kişi yenersek.... Bunların hepsi sıkıntı nedeni.

Güzel mevsim , huzurlu mevsim yazın artık sona erdiğini anlıyoruz. Bir de üstüne aynı saatlerde yeni sezonun ilk haftasının programı açıklanıyor. Cumartesi biz, pazar onlar. Cumartesi stadyumdayız, onların maçını izleyelim mi,Avrupa Kupası da var. 

Kendi küçük dünyamıza geri dönüyoruz. Bugün fazla mesai yaptık veya okullar 1 hafta erken açıldı. Yaz bitti. İstanbul'da ağustos ayında deli gibi yağan yağmuru ne sanmıştınız ki? Yaz yağmuru mu?


Hiç yorum yok: