Pazartesi, Şubat 4

Düdük Sevdası




Biraz geç bir yazı olacak. Galatasaray-Beşiktaş maçının yarattığı gündem söndü. Melo, tükürük, Oğzuhan vs.. Bir hafta idare etti. Yeni hafta başlayınca unutuldu, iyi de oldu. Ama kıyıda köşede kalan bir şey var. Biraz bekledim acaba ne kadar konuşulacak diye, konuşulmadı. 

Olayı hatırlıyorsunuz, Melo ile Necip itişirken ve oraya Oğuzhan ile diğer futbolcular koşarken, yani ortalık alevlenirken hakem Tolga Özkalfa düdüğünü düşürdü. İnsanlık halidir, düşebilir, "hakem düdüğün düşüremez" gibi cümleler kullanmayacağım ama düdüğünü almaya çalışması komik değil mi? Belki de tirajıkomik...

Melo, sabıkalı bir adam. Maç; kritik bir derbi. Ortam gergin. Yaşanan hararetli olay var. O esnada siz hakem  olsanız ne yaparsınız? Düdüğü yerden almaya mı uğraşırsınız, yoksa olayı mı takip edersiniz?

Bazıları diyor ki "olayı düdükle sonuçlandırması gerek, o yüzden acilen düdüğüne kavuşmalı"

Hakemi polis, hatta mahalle bekçisi yerine koyarsan bu olur. Hakem, 20'li yaşlarındaki yetişkin insanların peşinden koşup düdüğüyle "yapmayın etmeyin" diyecek. Görevi buymuş. 

Ben hakem olsam, düdüğü düşünmeden olayı izlerim. Bakalım kim ne yapıyor, ne ediyor. Olaylar yatışınca düdüğü alırım, duruma göre kartları çıkarırım. Futbolda düdük, daha çok topla ilgili bir mesele, topçuyla ilgili değil. Top oyuna girerken düdüğü çalarsın, oyunu durdururken (faul-ofsayt vs) bir daha çalarsın. Kavga eden futbolcuları ayırırken, bekçiler kralı gibi düdük öttürmeye gerek var mı?

Aslında fotoğraf çok şey anlatıyor. Hakem, otorite, üniiforma, düdük... bu kelimelerden yola çıkarak uzun bir yazı yazılabilir. Benim vaktim yok. Kısaca konuyu özele indirlim; Tolga Özkalfa kötü hakemdir, hatta hakemliğin misyonunda yola çıkıp bu fotoğrafa bakarsak; hakem bile değildir.


Hiç yorum yok: