Alkış muhabbeti üzerine yazmak isterdim ama o kadar suni bir gündem var ki yazasım gelmiyor... Hatta gündem bile yok. Tamamen rövanş duygusu ile biraz bizim taraf fişekliyor. Fişeklemeliyiz de. 2007'de bütün kamuoyunun el birliği verip ortam germesi unutulmayacak. O gün Galatasaray tribünü çok büyük yaralar almıştı. O alkış polemiği, bütün sinirleleri germişti.
Bu sefer böyle bir kampanya yok. Fenerbahçeliler her ne kadar yine her olan bitende olduğu gibi "basının planlı provokasyonu" açısından değerlendirse de, sadece belirli kişilere (Ünal Aysal'dan Mustafa Denizli'ye, Hakan Bilal Kutlualp'ten Adnan Öztürk'e kadar) fikir sorma durumu var. Yoksa 2007'de atılan başlıklar, manşetler, kampanyalar, yazılar hala yok. Olmasın da.
Zaten alkışlama eyleminin gerçekleşmeyeceğini çok iyi biliyoruz. 2007'de olmadı, arada geçen 6 senede ortam bu eylemin gerçekleşme ihtimalinden daha da uzaklaştı. Alkış beklemiyoruz. Ama pazara kadara da Fenerbahçeli arkadaşlara "alkışlayacak mısınız lan ehehe" demek güzel olacak. Keşke deplasman yasağı olmasaydı da "Smokinlerle şampiyonluk balosuna geliyoruz" deme imkanımız da olsaydı.
2007'ye geri dönelim. 2007'deki maçtan iki gün önce, yani o haftanın cuma günü, Ahmet Cömert'te bir basketbol maçı vardı. O gün bile konu Sami Yen'de ne kadar olay çıkacağıydı. O gün bile olay çıkmıştı salonda. "Gerekirse 10 maç alalım" düşüncesi hakimdi. Tabi bu öfkenin tek sebebi alkış polemiği değildi. 2000-2007 arası Kadıköy'de yaşanan her şeyin, karşı tarafın yanına kar kalmasıydı. Son nokta Gerets'in alnının yarılması ve Mondragon'a ses bombası atılması ile son bulmuştu. O maçtan sonra "Fenerbahçe, gelmeyecek mi Sami Yen'e" tezahüratı ortaya çıkmıştı. Yani aslında bilenme aralık ayından itibaren başlamıştı. Medyanın kışkırtması ve kötü giden sezon olayların şiddet dozunu daha da artttımıştı.
Transfer gündeminde de Juninho vardı. Olaylardan sonra Juninho, korktu o yüzden gelmiyor palavrası da ortaya atılmıştı. İlginç günlerdi.
Bu sefer böyle bir durum yok. Ne planlı bir kamuoyu yaratma, ne de olaylı bir derbi. Arena'da oynanan 4 derbinin ilkini, atılan raki şişesi nedeniyle çıkarırsak, geri kalan 3 tanesi olaysız geçti. Ama Fenerbahçeliler'in de alkışlamamak için binlerce sebebi olduğunu biliyorum, hissediyorum, hak veriyorum.
Derbi çok sönük. Atmosferi yok. 13 sene sonra kazanabiliriz. Buna çok yakınız. Ama sanki kazansak bile o eskiden istediğimiz "Abi bir kez kazanalım artık yeter" hevesi yok. Bende yok en azından. Orada kupa kaldırmaktan mı, yoksa alışkanlıktan mı bilmiyorum. Belki de deplasman tribünü olmamasından. Kadıköy'de şampiyonluğu gören Galatasaraylı yok. Kadıköy'e şampiyonluk apoletiyle giden Galatasaraylı da yok. Haliyle Kadıköy'de 13 sene sonra kazanan takımı alkışlayacak Galatasaraylı'da yok. Bu günleri çocuklarımıza veya mahalledeki eşe dosta "Oradaydım" diyerek anlatmak mümkün olmayacak. Açıkçası olayın, rekabetin, takım tutmanın bütün zevki, - yüzde 70'i en azından - bu parçalardan oluşuyor. Twitter'a ileti yazarak haz alacağımı sanmıyorum.
Çok fazla, çok çabuk tüketmeye başladık. Şampiyonluk kutlaması da öyle. Eskiden "Şampiyonluğun ayrıntılarını Hali Özer yazdı" diye seri olurdu, 5 güne yayarak okurduk. Şimdi hepsi anında önümüzde. Soyunma odasından fotoğrafın düşmesi bile 5 dakika sürüyor. O an çok hoşuma gidiyor Drogba ile Eboue'nin dans etmesi ama ertesi güne bile merak edecek veya heyecanlandıracak bir şey kalmıyor.
Derbi de aynı şekilde eriyor gözümde. Bu keyifsizlik ne kadar daha sürecek bilmiyorum. Belki de biraz doyuma ulaştığımdandır.
Son kez, şunu demenin keyfini çıkaralım da, sonra yavaş yavaş çekiliriz;
"Alkış var mı beyler, alkış....."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder