Perşembe, Mayıs 9

Azuloscurocasinegro




19 harf. Bizim gibilerin (biz kim oluyorsak) hayatında bazen böyle sembollere, simgelere ihtiyacı vardır. Bazen bir şarkı, bazen bir sahne, bazen bir gol, bazen bir maç, bazen bir süper kahraman... Bu da böyle bir şey. Bir sembol. Yırtmak isteyen, alt taraftan kurtulmak isteyen gencin, öbür tarafı gördüğü yer, bir mağazanın vitrini. O mağazanın vitrininde bir takım elbise var. O takım elbisenin rengi filme adını veriyor. O film, bizim bu hayattaki yerimizi, misyonumuzu, çabamızı, mücadelemizi anlatan sembollerden, simgelerden biri oluyor.

Filmdeki bazı durumlar, hikayeler çok saçma gelebilir. Bazılarınıza çok uzak da gelebilir. Mesela, baba ile oğlunun aynı masöre gidip eşcinsel eğilimlerini keşfetmeleri; filmden çok bağımsızdı bence. Ayrı bir film olabilirdi. Ve yüzde 99 ihtimalle hiçbirinizin ağabeyi hapisteki kız arkadaşını hamile bırakmanızı istememiştir.

Ama olsun. Sorumsuz bir ağabey, babasına bakan ve çalışan, bir türlü yırtamayan, hayattan(!) uzaklaşan, sevdiği kızdan sınıf farkı nedeniyle kaçan, korkan, genç. Güzel bir hikaye.

Filmin en can alıcı sahnesi, en can alıcı diyalogu da (benim için) o kızla çocuk arasında yaşandı. Filmi izlerken çocukla yakınlık kurmuştum. Zorluklarla baş ediyor falan. Güzel, mücadeleci bir delikanlı. Derken kız geldi, o konuşmayı yaptı. Özetle; "bu dünyada tek sıkıntı çeken sen değilsin" dedi, haklıydı. Sanki o kız o konuşmayı bana yaptı.

Sonuç olarak dünya, sizinle (bizimle) ilgilenmiyor. Onların aradığı biz değiliz. Onların kavramları da farklı. Aynı kelimeler, farklı kavramları temsil ediyor. Onlar için başarı sistemin, yanılsamanın, parlak düzenin devamını sağlamak, hatta geliştirmek. Hapisteki ağabeyinizle ilgilenmek, hasta babanıza 7 sene boyunca bakmak "başarı" kavramının içine girmiyor. Bununla ilgilenmiyorlar. Bütün gece hastalanan çocuğunun başında bekleyen anne, ertesi gün plazada hayata sıfırdan başlıyor, kendini kanıtlamak zorunda kalıyor. Oysa bir gece önceki kahramanlığı kimsenin umurunda olmuyor.

Akdeniz filmlerinin ayrı bir havası vardır. Eğlenceli ve umut vaad eder. Son dönemde İspanyol filmleri o kategoriden sıyrıldı sanki. Ülkedeki ekonomik kriz sanırım en çok sinemaya yaradı. Daha gerçekçi, sert, düşündürücü işlere imza atıyorlar. Boş iş çıkmıyor.

Afişte yazan cümlenin Türkçesi'nden emin değilim ama sanırım; "Eğer hayatının renklerini sevmediysen; harekete geç, isyan et" tarzı bir şey yazıyor. El  Guaje yazar aslını.

Bu da filmden bir diyalog:


-Bu takımın senin için anlamı çok mu büyük?
-Sorun takımda değil,sorun altında yatanda.
-Ne demek o?
-Arada hep bir şey varmış gibi hissetmek.
-Neyin arasında?
-Benim ve istediğim şeyin.


IMDB

3 yorum:

umutation! dedi ki...

kutay selam,

filmi izleyeceğim bu akşam. yalnız filmin adı 4 kelimeden oluşuyor. azul ve negro iki renk, mavi ve siyah. oscuro karanlık, casi de "hemen hemen", "neredeyse" anlamına geliyor.

afiş cümlesinin sırrı da bu olsa gerek.

yorumu yayınlama lütfen. ata'yı da tanıyorsun galiba, hem ilkokul hem de lise arkadaşımdır :)

Adsız dedi ki...

Olm festivalde izlediydim bu filmi, yemin ediyorum tek aklımda kalan şey filmde attığım kahkahalar. Salonda izlediğimiz filmi bir kere de yalnız izlemek lazım galiba, belki o film artık aynı film değildir.

Şaban

K. A. dedi ki...

ooo, umut da buradaymis. universite'yi atlamis ama. uni de ayniydi, fakulte farkliydi umut.

48, azul oscuro: lacivert casi negro: neredeyse kara.

bu film cekildiginde daha kriz yoktu.

en buyuk soru isareti, sen ispanya sinemasi'nin guzel filmlerini cikartiyorsun ortaya hep. 48>34(ispanya'nin uluslararasi telefon kodu olan, gerci istanbul icin de gecerli.)