Perşembe, Mayıs 2

Olcay - Aybaba - Taraftar




Kulüp dergilerine röportaj yapmak çok riskli. Hele nisan mayıs sayılarında, yani sezonun sonu az çok şekillenmeye başladığı aylarda daha da riskli.

Olcay Şahan, Beşiktaş Dergisi'ne röportaj vermiş. Büyük ihtimalle, röportajda söylediklerini röportajı verdiği gün öğrenseydik tepkiler çok farklı olacaktı. Ama aradan, en az 2 hafta geçmiştir. O sürede Samet Aybaba'nın Orduspor maçı sonrası açıklamaları gündeme oturdu. Aybaba'nın yemediği laf kalmadı. Zaten maç öncesinde bile Aybaba ile Olcay ve diğer futbolcuların yemediği laf yoktu. Olcay da büyük bir tesadüf eseri (bana göre Aklın Yolu 1) Aybaba ile benzer şeyler söylemiş.

 "Unutulmaması gereken bir şey var; bu sezon 'Feda' sezonu. Sezon başında buralarda olacağımızı kimse beklemiyordu. İlk dörde girersek başarılı sayılacağımız konuşuluyordu. Biz şu anda bunun çok üstündeyiz


Bu sezon Beşiktaş'ın en çok gol atan adamı Olcay. Forvet değil. Beşiktaş'ın forveti de yo zaten. Hepsi sakat. Belki sakat olmasalardı Olcay bu kadar gol atamazdı ama takım daha başarılı olurdu. O zaman Aybaba baştacı edilirdi. Skora endeksli taraftar profili Türkiye'nin her yerinde, bir de yanlarında 1-2 ay öncesini unutan balık hafızalı kanaat önderleri oldu mu tadından yenmiyor!

Tarafsız olmak adına Beşiktaş taraftarını (veya herhangi bir taraftar grubunu) övenlere değinelim. Orduspor maçı için spor yazarlarının kullandığı ifadeler tam bir hayal kırıklığı. Ortak bir fikirde buluşmamızı beklemiyorum ama 5-6 ay öncesini hatırlamadan kavram karmaşası yaratmalarına da dayanamıyorum.


Söylediklerine göre; Beşiktaş taraftarı kötü gün taraftarlığı nasıl olur'un dersini vermiş. Samet Aybaba'nın açıklamalarına hak verdiğimi hatırlatarak ve oradan yola çıkarak birkaç şey hatırlatmak istiyorum. Birincisi Beşiktaş'ın bu sezondaki kötü günü, nisan ayında güzel havada İnönü'de oynanan maç değildi; Beşiktaş'ın kötü günü, bu sezonun başında yıldızı yokken, Avrupa'dan men cezası varken, kaos varken oynanan soğuk belki de yağışlı kasım-aralık-ocak ayı maçlarıydı. Çoğunda taraftar yoktu. (Gelenlere çok büyük saygım var, gelmeyenler de kendince haklı sebeplere sahip olabilir, maddiyat gibi)

Mersin İdman Yurdu maçından Elazığspor maçına kadar hiç bir kötü günde takımlarının yanında olmadılar. Yılların "Yıldırım Demirören varsa ben yokum yaaa" cıları, Demirören gittikten sonra takıma sahip çıkmadılar. Kombine fiyatlarına yapılan zammı doğru bulmuyorum ama kulüp yönetiminin tarafından bakınca da anlıyorum.  Ve eğer sen bu sezon kombine almadıysan, takımının yanında olmadıysan üzgünüm ama Fikret Orman gidince yerine yine Yıldırım Demirören gelir.

Ne zaman ki Beşiktaş takımı, muhteşem bir dayanışma örneği sergiledi, güzel top oynamaya başladı, menemen fotoğrafları paylaşıldı o zaman taraftar stadyuma gelmeye başladı. Samet Aybaba, resmen oyuncularıyla beraber büyük bir özveriyle, taraftarı stadyuma çekti. İşte tam bu noktada o açıklamasına katılmamak mümkün değil; hata ondaydı, o kitleyi, -küme düşer abartıydı belki ama ilk 5' e, ilk 10'a giremez denildi-  şampiyonluğa inandırdı. Olcay ile, Veli ile , Ersan ile, Holosko ile...

Aslında daha derin bir sezon değerlendirmesi yapabilirim ama bu hakkı sezon sonuna saklayalım. Özete gelelim; takıma sırtını dönen taraftar bazı abilerimize göre kötü gün taraftarı dersini Orduspor maçında verdi. Gzüel havada Dolmabahçe'nin temiz atmosferinde stadı doldurdu. En demokratik hakları olan protestoyu Çarşı'ya yakışan bir şekilde (!) kullandılar, oyunculara ve hocaya salladılar. Sezonun en golcü oyuncusundan özür beklediler.

Canları sağolsun, takım onların, kulüp onların, onlara akıl vermek gibi bir niyetim de yok, ama basındaki kalemler lütfen bizi yemesin. Bizim hafızamız o kadar kötü değil veya tribüne yaranmaya çalışmak gibi bir kaygımız da yok. Ne de olsa oradan geldik, hepimiz birbirimizi biliriz.

(Yazının sonunda tribüne oynamak)

Hiç yorum yok: