Sivasspor, Elazığspor ve şimdi de Gaziantepspor... Hiç biri Fenerbahçe'ye rakip olacak kuvvette değildi. Üçü de Kadıköy'de çok kötü oynadı. Fenerbahçe hiç zorlanmadan bu 3 maçta 12 gol atarak kazandı.Ama buna rağmen, maçların belli dönemlerinde durgun ve etkisiz bir futbol oynadı. Hatta dün 2-1 ile 3-1 arasında geçen sürede tribünde stres sigaraları yakıldı.
Fenerbahçe için negatif şeyleri ilk başta, ilk paragrafta söylemiş olalım. Daha önceki maçlara göre çok da değişen bir şey yok. Yine bir kısırlık söz konusu. Oyunu yönlendiren oyuncu eksikliği hala büyük sıkıntı. Takım maçın büyük bölümünde takılıyor. Ama ihtiyacı olan galibiyeti de kısa bir pres ve güç gösterisi ile alıyor.İstediği zaman gol atıyor, ama bu biraz da rakiplerin kuvveti ile de alakalı. Dişli bir takım olarak Trabzonspor gelince veya 30 metreden bir gol atıp üzerine kapanabilen Erciyesspor deplasmanında golü bulmak zor oldu (en azından pes etmediler ve buldular). Bu durağanlık ve kısırlık, Bursa-Galatasaray-Antalya-Beşiktaş serisinde işleri zorlaştırabilir. Avrupa futbolunda her ne kadar "10 numaralar bitti" muhabbeti yapılsa da Süper Lig'de fark koyan oyuncular bu tip yetenekler oluyor. İyi bir 10 numara yoksa, akıcı bir açık oyuncusu da iş görebilir belki; ama Fenerbahçe'de ikisi de yok. Bu da bütün yükü ilerideki oyuncuların deparlarına ve fiziksel gücüne bırakıyor
Ersun Yanal bu sefer değişik bir şey denedi. Ve aslında benim de savunduğum, görmek istediğim şeydi. Webo'yu kulübeye çekip Emenike'yi kale önüne koydu. Emenike'den fazla verim alabilmek istiyorsanız onu kaleye yakın oynatmak zorundasınız. Evet dönem dönem bazı maçlarda, kenardan akmasını isteyebilirsiniz ve oralarda deneyebilirisiniz, ama asıl yeri en uç bölge olmalı. Geçen hafta Erciyesspor maçını izlerken attığım "Emenike'nin haftalardır kaleci ile karşı karşıya kaldığı bir pozisyon yok" tweetini Fenerbahçeli arkadaşlar bir saldırı olarak anladı herhalde ki golden hemen sonra "Gördün mü" tarzı cevaplar veremeye başladı. Oysa görmeleri gereken kendileriydi, çünkü hemen hemen çoğu 1 hafta önce "Keşke Cardozo'yu alsaydık" diye düşünüyordu. Emenike'yü sırf hızlı olduğu için Youla, Preko tarzı boş alan topçusu, yani kapanan takımın kontra atak topçusu sanmaları onların en büyük yanılgıları oldu. Nijeryalı, iki maç sonunda, hatta 120 dakika içinde ne tür etkisi olabileceğini ispatladı. Attığı gollerin yanı sıra, 90.dakikada bile yaptığı presi veya ikili mücadele kaybetmemesini de eklemek lazım. Cardozo'nun ve Webo'nun yapamadığı şeyler. Zaten Cardozo'nun yaptığı şeylerin hemen hemen benzerini Webo da yapabiliyor. Dönem dönem Webo silahını kullanarak, Emenike-Sow ve tabi ki Kuyt üçlüsünden vazgeçmemek yaratıcı ayağı olmayan Fenerbahçe'nin zorunluluğu...
Ersun Yanal'ın asıl düşünmesi gereken ve ön tarafı değiştirmekle uğraşmasından önce yönelmesi gereken yer Fenerbahçe orta sahası... Baroni, Holmen, Topal, Salih, Alper, Emre, hatta unutulacak noktaya gelen Meireles... Burada kim oynamalı? Fenerbahçe taraftarı her ne kadar Baroni ile soğuk ilişkiler kursa da, Ersun Yanal'un bu oyunculardan en çok onda ısrar etmesini anlıyorum. Özellikle son iki maçta attığı paslarla oyunun akışını yönlendirdi ki, sezon başından bunu daha iyi yapan oyuncu olmadı. Holmen'in ilk maçındaki açlığı birçok taraftarın da aklında yer edecek ve sürekli "Neden oynamıyor" sorusunu sorduracak ama Alves'i de katarsak, 6 yabancının Emenike, Sow, Kuyt, Baroni ve yedekteki Webo olması en doğrusu gibi gözüküyor.
Dün için sevindirici olan Alper ve Salih'in iyi top oynaması ve asist yapmaları oldu. Alper'in Salih'in önünde olmasının en önemli farkı ise 26'nın daha cesur olması. Salih'te özgüven sorunu var sanırım. Ya da tribüne öyle yansıyor. Alper, kaleye gitmeyi çok seviyor ve bunu yaparken çekinmiyor. Salih ise yüzünü kaleye çevirmeye korkuyor. Oysa 48, geçen sezon Uefa yarı finalinde Işık Stadı'na çıkmış, yaşına göre önemli tecrübeleri yaşamış, bu nedenle de bazı şeyleri çabuk atlatmış olması gerekirdi. Neyse ki attırdığı gol onun biraz daha güven kazanmasına yol açacak.
Fenerbahçe'nin içeride oynadığı son 4 maçın 3'ünde rakibin oyuna etkisi oldukça azdı. Sadece Trabzonspor, Fenerbahçe'ye karşı bir şeyler yaptı. Bazen oyununun hakimiyetini kaybetti, bazen saldırdı, oyuna göre oyuncu değiştirdi, doğru yanlış bir şeyler denedi. Ama diğer 3 takım, Fenerbahçe için iyi bir hazırlık maçı oynamasına yardımcı oldu sadece. Fakat artık bitti. Zor maçlar başlıyor. Fenerbahçe'nin önündeki 4 maçı şampiyonluk iddiasını ortaya koymak için en önemli test olacak. Tahminim, ne kadar Fenerbahçe zorlanacak desem de bu 4 maçtan ya 3 galibiyet ya da 2 galibiyet 1 beraberlik alacağı şeklinde. Asıl soru o yenilgiyi kimden alacak? Galatasaray'a yenilmek ile Antalyaspor'a yenilmek arasındaki farkı anlatmaya bile gerek yok.
Cuma maçları çok sıkıcı. İşten çıkıp maça yetişmek maçın kendisinden daha yorucu. Oysa güzel olan maçtan önce geçirilen 3-4 saat. Cuma günleri buna zaman kalmıyor. Fast-food kültürüne uyan maçlar. Stada gir, 90 dakika izle, çık, tüket. Kombine alanlar için büyük sıkıntı. Basketbol maçı hatta Yiğit'in dediğine göre 4 günlük tatilin başlangıcı, Kadıköy'ün atmosferini etkileyen diğer durumlardı. Sonuç olarak diğer maçlar kadar keyif alamadığımız bir gün oldu. Sanırım bizim önümüzdeki hafta oynayacağımız Konyaspor maçı da cuma günü. Ama Arena'daki maçın cuma günü olması daha güzel. Metro boş olur, maça gidilir, dönülür. Ve ondan sonra önce Bursa-Fener maçı beklenir, sonra da derbi havasına girilir. Kritik aya giriyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder