Cuma, Ekim 25

Galatasaray 67 - 78 Olympiakos




Devre arasında salonda konuşmalar... Taraftarlar maçı tartışıyor. Arkamda biri "Ben bu yüzden Mahmuti'yi istiyorum, Ataman olmaz, savunma yapmıyor" diyor. Sezonun iç sahadaki ikinci maçı olabilir ama Ergin Ataman ile 1 sezon çoktan geçmiş bile. Üstelik özlenen şampiyonluk kupası alınarak.

Kimseyi yargılamak haddim değil ama salondaki sayıya bakarak bu yorumu genellemem mümkün. Aradaki 1 senede salona gelmediğiniz için unutmuş veya görmemiş olabilirsiniz ama Ataman, yaptıkları sayesinde kupa kazanırken, Mahmuti yaptıkları - veya yapamadıkları- sayesinde iki seneyi kupasız geçirdi. Tıpkı deplasmanda alınan Siena galibiyeti gibi, çoğunluk için Euroleague galibiyetleri, Euroleague maçları daha önemli. Aksi halde salon bu kadar dolmazdı. Geçen sene hiç dolmadı.

İki sene önceki Euroleague macerasının son iç saha karşılaşması olan Efes maçından sonra salona ilk kez gelen var mıdır acaba? Cezalı olduğumuz için kadın ve çocuklar önünde oynanan Fenerbahçe maçı bile kurtarıcı olamadı o geçiş dönemine . Hatta Banvit serisi ve Beşiktaş bile değil. Bazıları için ortada koca bir boşluk var. Geçen seneki başarıyı yok sayarak henüz sezonun ilk ayı içinde hala aynı kısır tartışmalara zemin hazırlamanın başka bir nedeni olamaz.

Devre arası bu tartışmalar eşliğinde geçti. Fakat soyunma odasında farklı şeyler konuşulmuş. Bu oyunun, bu sporun analizini yapamıyorum. İki farklı devre arasında nelerin değiştiğini görebilmek benim için çok zor, daha da önemlisi çok da zevk veren bir şey değil. Ama takımın mücadelesini görüp keyiflenmemek için de çok iyi bir basketbol bilgisine ihtiyaç yok. Basketbol özünde çok zor ve akıl oyunlarına ihtiyaç duyan bir oyun olabilir ama bizim için oldukça kolay. Top potadan girsin, takım mücadele etsin yeter.

Ukala kesimler, tribünün hakim gruplarını her zaman cehaletle suçlar. En büyük savları da "Maçı izlemiyorlar,  oyundan kopuk bağırıyorlar" cümlesidir. Bu akşam her hücumda ve hatta savunmada hocaya ve takıma taktik verenleri gördükçe tribünün kafa tayfasının daha güzel ve zevkli bir iş yaptığına bir kez daha kanaat getirdim. Maçı izlemiyorlar. İzlemesinler de. İzleyenler yeteri kadar farklı ses çıkarıyor zaten...

Aslında bu maça çok gidesim yoktu. Ama Kopenhag maçında açılan sopalı pankartlardan sonra İpekçi'ye gitmeye karar verdim. Bilet bulması falan zor işlerdi ama oldu, girdim. Ama şunu da unutmamıştım, ne zaman böyle bir maça çok gitmek isteyip zor bilet bulmuşsam o maçta yenilmişizdir. Sezonun daha başı, telafisi edilir. Yaz başında çıkan "Maçlar bu sene Sinan Erdem'de oynanacak" haberleri de geçerliliğini yitirmiş, bütün maçları İpekçi'de oynayacakmışız. Bunu da bu hafta öğrendim ve sevindim. Bundan sonra hem takım olarak hem de tribün olarak gerekli dersleri çıkarıp, 2 sene öncesinde takılı kalmayıp güzel işler çıkarabiliriz.


1 yorum:

ugur dedi ki...

Maçı izlemiyorlar, oyundan kopuk bağırıyorlar" kibirli bir yorum, eyvallah. ama abi 2. periyotta fark 15'e çıkarken hala ateşlenmek için takımdan bir şey beklemesinler. şu maçta da tribün takımı ateşlesin, nolur?

ayrıca ''son topa kadar saldır durmadan'' tezahüratını yaptıktan 3 dakika sonra, maçın bitimine 2buçuk dakika varken 'ölüm varmış korku varmış'a bağlarsan komik olursun. işin taktik kısmı ise, maç dönmeyebilirdi belki ama 11 yerine 2-3 fark yemek çok farklı bir şey. grup maçı, ikili averaj falan.