Cuma, Ekim 11

Galatasaray 62 - 64 Fenerbahçe




Maç öncesi çoğunluk Galatasaray'ı favori gösteriyordu. Bunun temel nedeni, Fenerbahçe'deki sakatlıklar nedeniyle rotasyonunun zayıflamasıydı herhalde. Bjelica bu nedenden dolayı tribüne giden isim oldu. Son senenin şampiyonu Galatasaray'ın, yeniden yapılanan Fenerbahçe'ye oranla biraz daha hazır olduğunu düşünmek çok da mantıksız değildi.

Ama iki takım da hemen hemen aynı oranda kötü çıktı. Belki de maçın en istekli ve en çok terleyen adamları, maçın önemini daha iyi kavrayan iki takımın antrenörlerdi oldu. Özellikle Obradovic, bir çok pozisyondan sonra gözlerin çevrildiği isim oldu. Bu sene çok aksiyon yaşatacağı belli oldu.

Fenerbahçe'de göze çarpan en olumlu değişim, son 2-3 senenin sıkıntısı haline gelen "ruhsuzluk" hastalığının kaybolması. Çok iyi oynamadıklarını söyleyebiliriz ama mücadele durumunda büyük ilerleme var. Aynı şeyi ise Galatasaray için söylemek mümkün değil. Lig şampiyonluğu, sadece takımı değil camiayı etkiledi. Bir doymuşluk hissi var. Bunu sadece bu maç özelinde söylemiyorum. Hatta geçen sene lig içinde rakipsiz kalıp şampiyonluğu hemen hemen kafada kazandığımız dönemde bu heyecan kaybı başlamıştı. Belki de Euroleague, yeni bir heyecan dalgası yaratacaktır.

Durum böyle olunca, başa baş giden bir maçın son bölümünü daha çok isteyen kazandı. Galatasaraylı oyuncuların isteksiz ve güvensiz şutlarına karşı Fenerbahçeli oyuncuların cesur hücumlarını izledik. Kazanan Emir oldu. Özellikle son iki kader topunda (hem hücumda hem savunmada) önemli iş yaptı. 

Galatasaray'ın maçta önce geçmesini sağlayan üçlük yüzdesi son periyotta düşünce skorda da geriye düştü. Erceg, Domercant, Ender gibi isimler çok kötüydü. Takımın yarısı sakatlıktan yeni çıktı, bu belki durumu normalleştirir. Ama sezon başında Fenerbahçe'ye ve de gelir gelmez Obradovic'e kupa kaybetmek psikolojik üstünlük faktörünü rakibe vermeye neden oldu.

Ortada anlamlı bir kupa olmasaydı iyi bir hazırlık maçı izledik diyebilirdik. Ama 700 km yol gidip mağlup dönmek, Fenerbahçe'ye yenilmek , kupa kaybetmek hoş şeyler değil. Tribünler de kötüydü. "En azından tribünde kazandık" demek de mümkün olmadı. İstanbul tayfaları olmayınca iki takım tribünleri de Anadolu'da sıkıntı yaşıyor.

Organizasyon konusunda ise büyük sorun vardı. Suat Kılıç, kendi şehrinde kendi şovunu yapmak için çok çabalamış, şehrin girişinden itibaren reklamını yapmaya özen göstermiş ama aynı özen salon içinde gösterilmemiş. Sanki maçın Samsun'da oynanacağı 2 gün önce belli olmuş ve organizasyon yetkilileri hazırlıksız yakalanmış gibiydi.

Galatasaray sayesinde bir şehri daha gezdik. Samsun,tahmin ettiğimizden daha güzel bir şehirmiş. Ama neredeyse İstanbul kadar gürültülü ve İstanbul kadar olmasa da korkunç bir trafiğe sahip. Şehrin her yeri pide kokuyor, bu da şehrin artısı. Bandırma Vapuru ve 19 Mayıs şehrin ruhunu oluşturuyor. Böyle bir şehir CHP'nin kalesi olabilirdi ama AKP son seçimde yüzde 62 çıkarmıştı. Zaten yıllardan beri merkez sağ, şehirde üstün oluyor. Ama şehrin; en azından merkezin genel havası hiç öyle değilmiş.

Güzel geçen iki günün tek sıkıntısı kaybedilen kupaydı. Bunun telafisi için sezon içinde çok fırsat çıkacak.


Hiç yorum yok: