Cuma, Ekim 4

Futbol Nedir Ki




2004 veya 2005 belki de 2006 yılında, bir sabah Kadıköy-Eminönü vapurunda Barış Tut'u görmüştüm. Radikal'de yazıyor muydu o sıralar tam hatırlamıyorum ama Aykut Kocaman ile giriştiği projenin rüzgarı çok tazeydi. Bir şeyler not alıyordu. Elinde de bir gazete vardı; tabi ki spor sayfası açıktı. 20 dakika süren yol boyunca onu izledim. Ben o sabah okula gidiyordum ama okuduğum bölümle çok fazla alakası olmamasına rağmen mezun olduğumda, onun yaptığı işe benzer bir şeyler yapmak istiyordum. 

Ve aynı yıllarda iyi bir Galatasaray taraftarı olarak hem maçlara gidiyor, hem de futbolun her tarafını takip ediyordum.

Aradan seneler geçti. Ben mezun oldum. Askere gittim, geri geldim. İşe başladım. Daha sonra sporla alakalı bir işe girdim. Yeni insanlarla tanıştım. Yıllardır futbolun içinde olan insanlar... Onların anlattıklarını dinledim. Bu arada ülke de değişti. Spor da. Galatasaray da. Bir yerden sonra kombine almamaya başladım. "Stadyumlar yıkıldı" benim birinci mazeretimdi. Tam bu günlerde Fever Pitch'i de okudum. Her insanın, her futbol taraftarının bir dönem yaşayacağı buhrana girdiğimi düşündüm. Ülkedeki futbol ortamı kirlenmeye devam etti. En kötüsü ben de yavaş yavaş o ortama, piramidin en alt basamağında olsam da dahil oldum. Sosyal hayatım değişti. Refleksim değişti. Soğudum.

Soğudukça küme düştüm. 1.Lig'e, 2.Lig'e daha çok ilgi duydum. En büyük keyfim, maç yapmak iken; maç izlemeyi istemeyecek duruma geldim. Bir günü maça giderek geçirmeyi istemeye devam ettim ama o günün en sıkıcı anı stadyumda geçirdiğim 90 dakika oldu.

Derken, başa döndük. Barış Tut'un ilk defa bir kitabını okudum. Çok kısa ve bir o kadar da akıcı bir kitaptı. Bodrum'da; çalışmadığım bir dönemin en sakin anlarında okudum. Kendimi düşündüm. Kitabı genel olarak beğenmedim. Kendi kendime, o gün vapurda gördüğüm adamdan daha iyi kitap yazabileceğimi düşündüm.

O gün vapurda gördüğüm adamın, 16-17 yaşlarında sıkı bir Karşıyaka taraftarı olabileceğini tahmin etmezdim, okuyunca şaşırdım. Ama bir zaman sonra Beşiktaşlı olması beni şaşırtmadı. Mühendis Oktay olayının önemli tanıklarından biri olması, yaşananları anlatması iç sızlattı ama 8-0'dan dolayı içindeki nefreti dökmesini, Aykut Kocaman'ın ve İstanbulspor'un kitabını yazan adama yakıştıramamıştım.

Ama yine de genel olarak, benzer şeyleri yaşadığımızı düşündüm. Onun tepkileri daha farklıydı, olabilirdi. Kalemi de cezbetmedi, olabilir. Belli ki o da Fever Pitch'i okuyup etkilenmiş. Ama sanki bir şeyler eksik kalmış gibi. Hayatının merkezinde yer alan büyük aşkından, seneler sonra soğumaya başlıyorsun.... Bu başedilmesi neredeyse mümkün olmayan olayı bu kadar kısa bir özetle açıklaması beni tatmin etmedi. Belki de kendime daha çok işaret aradığım içindi.

Yine de her şeye rağmen; Karşıyaka'da içine düşen futbol sevgisi, tellerden sokularak top toplayıcılık yaptığı maç, babasıyla Alsancak Stadı'nda izlediği maçlar, Karşıyaka tribününe ilk girişi ve heyecanı,yani 5-20 yaş arasını o kadar güzel anlatmış ki... Keşke hep o zamanlarda kalabilseydik diyerek kapatıyorsun kitabı... Zaten asıl anlatmak istediği de bu olsa gerek...

Hiç yorum yok: