Salı, Ekim 22

Galatasaray 87 - 82 Beşiktaş




Galatasaray'ın önce farkı açtığı, sonrasında maçın bitimine doğru basit hatalar yaparak kabus gördüğü heyecan dolu bir maçın bitimine dakikalar var ve ben esniyorum. Hayır, maç çok sıkıcı değil, hatta beklenenden daha çekişmeli. Ama pazar sabahı hala ayılamamışız.

TBF'nin 13.00 maçlarına çok alıştık. Hatta bazen cumartesi gününe bile denk geldiği olmuştu. Ama ligin en önemli takımlarından ikisinin mücadelesini bu saate koymak, basketbol yaymak ve geliştirmekle görevli bir kurumun vazifesini çok da ciddiye almadığının göstergesidir. Zaten maç öncesi ve sonrasında Ergin Ataman da tepkisini LİG TV'ye gösterdi.

Maça odaklanmak çok zordu. Maçın hemen başında bir üçlük ve savunmada bir blok gelince, 1 dakika içinde maçı bitirdiğimizi bile düşündüm. Bu algı nasıl oluştu bilmiyorum. Evet, biz son senenin şampiyonu ve yüksek bütçeli bir takımız ama Beşiktaş da çok rahat geçeceğimiz bir takım değil. Herhalde, son 2 yılda Beşiktaş'a karşı hemen hemen her branşta kurulan üstünlük salona gelirken bilinçaltını etkiledi. İlk devrede farkı çift hanelere çıkarınca, üçüncü periyotta muhabbet ederek maç izleyeceğimizi tahmin ediyorduk. Öyle olmadı. Beşiktaş, daha önce de İpekçi'de gördüğümüz (Ataman senesi) sonunda işe yaramayacak bir geri dönüşe imza attı.

Bu dönemde tribünden yükselen sesler maça damga vurdu, yazının sonunda döneceğiz. Ama saha içinden devam edelim. İzlemediğim Efes ve Siena maçlarında oluşan fark, Samsun'da izlediğim tutuk takımın yok olduğunu düşündürdü. Ama yine aynı kabus geri döndü. Maçların bazı anlarında, bütün takım aynı anda bir durgunluğa giriyor. Kötü oyun değil, bir uyku hali. İsteksizlik. Maçın tamamına yayılsa bile maçtan koparmıyor ama farkı açmayı da engelliyor. 10 günde 4 üst düzey maç (FB,Efes,Siena,BJK) kolay iş değil ama henüz de sezonun başı.

Neyse ki imdada Ahmet Kandemir yetişti. Gerçi o bile yeterli olmuyordu. Teknik faul sayesinde açılan fark, kaçan serbest atışlar sonrasında yine eridi. Maç neredeyse son topa kalacaktı, biz takımın faul yapmasını beklerken takım topu kaptı. Az daha son molada söylenen "Koyduk mu" tezahüratı ters tepecekti.

Arroyo olmadan kazanabilmek ayrı güzel. Onun yokluğunda hatta varlığında bile sahneye çıkan, geçen senenin çok üzerinde olan Jamont Gordon var ki, tribünde devamlı tartışılan Jamon vs Jamont konusuna son noktayı koyacak belli ki. Zoran Erceg'in de katkı vermeye başlaması, kısa süreli soru işaretlerinin kalkmasına yarayacak.

Beşiktaş ise beklenenden daha dirençliydi. Özellikle Lofton ve Perkins'in skor katkısı önemliydi. Ama Ahmet Kandemir o hatayı yapınca maç Galatasaray'ın oldu. Hatta son anlarda bir şans daha yakaladılar ama olmadı. Sanırım bu sezon geçen seneden daha iyi bir Beşiktaş izleyeceğiz. Kadroda eksikler var. Mesela yerli rotasyonu kısıtlı gibi duruyor. Lider özellikle bir yerli oyuncu önemli olabilirdi. Buna rağmen yabancıları iyi işler yapacaktır.

Bilmediğimiz basketbol için bu kadar analiz yeter. Gelelim tribüne. Maçın önüne bile geçen olay, tribünün Fatih Terim lehine bağırması, Bülent Tulun'a tepki göstermesi ve bunları maç oynanırken, hatta Beşiktaş farkı kapatırken yapması...Eleştiriler var. Olabilir. Ama artık karar verin. "Tribünler insanların tepki gösterecekleri tek yer, bırakınız bağırsınlar" tezinden ilerleyecek miyiz? Eğer buna "hayır maçın skorları önemli" diyorsak, sezon başından beri gündemde olan 34.dakika ve Taksim tezahüratlarını tekrar tartışalım.

Galatasaray tribünü kusursuz bir tribün değil. Hatta çok fazla hataları, yanlışları vardır. Potansiyelini kullanamıyordur. İçindeki ortam eskiye göre çok değişti, kırgınlar, küskünler var, rant konusu vs.. Bunlar ayrı şeyler. Belki düzelir, belki böyle gelmiş böyle devam eder. Ama ne olur assoliste istek parçası veren zengin işadamı tribinden kurtulun "Ben böyle istiyorum, bunu bağırın", "Bu pankart güzel değil açmayın", "Bu beste beni uyutuyor, sözleri de arabesk değiştirin" tarzı eleştiriler artık sinir bozma noktasına geldi. Benim bu maç özelinde Galatasaray tribününü eleştireceğim tek nokta, tepkilerini sadece Bülent Tulun ile sınırlı tutup Ünal Aysal'ı ve yönetimi dışarıda bırakmaktır. Üstelik bana kalırsa bu olayda Galatasaray taraftarı taraf seçmese bile olurdu. Ama eğer Terim'e olan bağlılık ve sadakat göz önünde tutulacaksa, bu tepkilerden sadece tek bir kişinin nasibini alması haksızlık oluyor.

Bu tezahürat meselesi salonda çok konuşulmadı bile. Ama twitter'a yansıması çok hızlı ve negatif oldu. İki dakika süren olay 2 saat boyunca tartışıldı. Bu kadar mesele edecek bir olay yoktu aslında. Üstelik bu ilk kez de olmadı. Aynı kitle, Hakan Üstünberk'in yerine Bülent Tulun'un geleceği söylentileri çıktığından beri (2012 ocak-şubat), 1 ay boyunca basketbol maçlarında tepki göstermişti. O günkü tepkiler daha çok taraftar tarafından dile getirilseydi belki son dönemde farklı gelişmeler yaşanabilirdi. Sonuç olarak, Galatasaray Spor Kulübü ise, her branş birbirini etkileyecektir, bazı maçlarda da bu tip tezahüratlar da olabilir.

Çarşamba günü Kopenhag maçında olacaklar perşembe günü Olympiakos maçının gidişatını değiştirebilir mesela. Güzel olan da bu aslında.

Hiç yorum yok: