Cuma, Ocak 17

The Dead Zone



Stephan King'i zamanında neden sevmediğimi bilmiyorum. Kesin, ilk tanışmam en başarısız filmlerinden birine denk gelmem sayesinde olmuştur ama şu anda o filmi de hatırlamıyorum. Başka açıklaması olamaz zaten. Önyargılarımın esiri olmam benim için şaşırtıcı değil.

Bu arada "onun filmlerinden biri" diye bahsetmem de bir yanılgı değil. Adamı okumuyorum, sinemada takip ediyorum. İşin aslı olağanüstü olayların yaşandığı hikayeler benim ilgimi çekmez. Geleceğe Dönüş dışında örneği yoktur benim için. Zamanla yolculuk da çok olağanüstü gelmiyor da neyse...

O nedenle daha eskiden bu adamın hikayelerine tavır koymam mümkün olmuş olabilir. Şu an ise, zaman biraz daha  geçtikten sonra, ergenliğin sarsılmaz düşünceleri yumuşayınca bu tip hikayelere daha olumlu bakıyorum. Tamam gidip Star Wars izlemiyorum hala ama X-Files veya Roswell sayesinde Stephan King'in romanlarından uyarlanan dizi ve filmleri daha rahat takip ediyorum.

Yani sonuç olarak benim gibi bir adam bile bu The Dead Zone adlı filme olumlu bir şeyler söylüyorsa demek ki harbiden güzelmiş. Meraklısı olan adam izlemeli, ve zaten çoktan izlemiştir. Zaten disizi de varmış, ben onu da bilmiyorum.

Ama bir de şu var; beni tamam etkileyen Christopher Walken karizması da olabilir. Filmin ilgi çekici unsuru oydu. Benim kahramanlara ve karizmatik karakterlere duyduğum karakter de filme duyduğum beğeniyi yüksletmiş olabilir. Filmi izledikten sonra 3 gün yaka kaldırdık. O derece etkiledi. Etkiliyor. Sanırım en başarılı 5 filminden biri. Yani konu sarmasa bile bu adam için izlenir.

Hiç yorum yok: