Dünya gündeminin bir numarasına oturan olayı ıskalayacak değiliz. Zaten herkes konuştu, esprisini yaptı, hatta Türkiye'de yaşayıp sırf viski içtiği için yas tutan bile oldu. Bizim ne eksiğimiz var? Biz de bu furyada kaçmak istemiyoruz.
Bu laubali giriş sizi aldatmasın. Ciddi bir meseleden bahsedeceğiz. Kraliçe Elizabeth öldükten sonra bir kesim "Bir devir kapandı" dedi. Bazıları ise onlara "96 yaşında bir kraliyet mensubu öldü diye, neden devir kapansın? Zaten yerine yenisi gelecek?" benzerinde cevap verdi.
Aslında ikinci kesim kağıt üzerine biraz daha haklı. 2023 yılına yaklaştığımız şu günlerde; hükümetler ve ülke siyasetleri üzerinde çok fazla söz sahibi olmasa da büyük hürmet gören, hürmet göstermeyenlerden de vergisini alan bir kraliyet; her türlü devam eder.
Fakat Elizabeth çok ayrı bir figürdü ve onun yokluğu bazı taşları yerinden oynatabilir. Zira onun kendisinden ziyade, tarihte doldurduğu kocaman yer bazı konuların tartışılmasını engelliyordu. Bir sansürden, bir otorite baskısından bahsetmiyorum. Zaten Crown dizisini de izlemedim. Çok detaylı bilgilerim yok. Fakat majestelerinin olağandışı bir hikayesi olduğunu anlamak için araştırıp, dizi izlemeye gerek yok.
Elizabeth 1926 doğumlu. Doğduğunda, dünya henüz hanedanlıkları yeni yeni bırakıyor, demokrasilere yeni yeni geçiyordu. Cumhuriyet ideası güçleniyordu ama güçlü değildi. Cumhuriyet hayata geçmiş bir ütopyaydı ama sonunun nereye varacağı bilinmiyordu. Belki de halkların kafasında bir B planı olarak yeniden krallara sığınmak vardı. En azından hanedanın kralına olmasa da ülkenin herhangi bir kralına... Zaten cumhuriyetler ile tek adam rejimleri iç içe geçmişti.
Elizabeth'in tahta çıkışı ise 1952'ydi. İkinci Dünya Savası yeni bitmişti. Kafaların karışık olduğu, korkuların büyük olduğu, bir yandan özgür dünyanın arandığı bir yandan da insanların (özellikle yaşlıların) içine kapandığı bir dönemdi. Zannediyorum ki o günlerin İngilteresinde, tahta yeni çıkan bir kraliçeyi veya hanedanı eleştirmek, onun varlığını sorgulamak ülke insanının ilk gündem maddesi değildi. "Siyasete karışmıyor, uzaklardan bir yerden bizi izliyor. Tamam işte, Tanrı onu korusun" düşüncesi özellikle orta yaş ve üstünde çok revaçta olsa gerek.
Fakat sonrasında dünya hızlı bir değişime girdi. Önce 1968 kuşağı geldi, gençlik başka bir noktaya evrildi, sanat popüler kültür, yaşam tarzları değişti, bilgi ve teknoloji çağı başladı, sınırlar kalktı, seyahatler kolaylaştı, Batı dünyası kendi içinde bir köye dönüştü. Hiçbir kraliyet artık o kadar görünür değildi. Kimse onlara bakmıyordu. İspanya'da, Hollanda'da, Belçika'da; İngiltere'deki kadar göz önünde olamıyorlardı, güçleri azalarak tükeniyordu. Sembolik konumun da sembolüne dönüşmüşlerdi.
Zira; orada kraliyet ailelerin başı her değiştikçe bir yumuşama oluyordu. Her yeni gelen kral veya kraliçe; o eski çağların haşmetlisi gibi olmaktan biraz daha uzaklaşıyordu. Gençliğini, çocukluğunu gazetelerden okuduğun insanın sembolik de olsa kafasında bir taçla halkı selamlaması eskisi kadar bir etki yaratmıyordu.
İngiltere'de ise Elizabeth hep vardı. Bir kuşak zaten ona, devlet geleneği sebebiyle oldukça saygılıydı. O kuşağın arkasından gelenler ise; Elizabeth'in kraliçe olduğunun bilinciyle doğmuşlardı. Onla devam edeceklerdi. Yani Elizabeth'in kitaplardaki, masallardaki gibi bir kraliçeye benzediği alt düşüncesi, doğan her çocuk için sarsılmaz bir gerçekti. O hep oradaydı. Ülkeyi yukarıdan izleyen biri. Bizden önce de orada olan, kudretli kadın. Babaların, annelerin sevdiği; en azından saygı duyduğu ve bize öğrettiği şahsiyet...
O yüzden "ayrı bir figürdü" diyorum kendisine. Yoksa karakteri ve yaptıkları ile alakalı bir durum değil. Ve şimdi öldü. Onun devri kapandı. Ve belki de İngiltere'de halkın artık kraliyet ailesine bakışı da değişecek. Çünkü 70 senedir ülkenin üzerine gözlerini diken, herkesin tacıyla kafasında canlandırdığı o insanın yerini; skandalları, aşkları, sosyal hayatı ile tanınan 70 yaşındaki bir prens devralacak. Sonrasında da onun oğlu... Bizim gibi olan, bizim gibi olmasa da (zira biraz zengin) normal insan gibi gözüken insanlar... O eski krallara, masallardaki kraliçelere benzemeyen; daha çok pop star gibi duran insanlar...
Elizabeth'in toplum üzerinde yarattığı karizma, Avrupa'daki kraliyet ailelerinin halklar üzerinde yarattığı hakimiyetin son ürünüydü. Bundan sonra işler değişebilir. Bundan sonra aynı saygıyı görmeyebilirler. Daha sık sorgulanabilirler. Daha az göz önünde olabilirler. Bakacağız.
Öte yandan kraliçenin ölümü sebebiyle İngiltere ve İskoçya'da futbol maçları ertelendi. Kraliyet ailesini pek sevmeyen, onlardan uzak duran ama yas haftasında sivri açıklama yapmak istemeyen bazı futbol yorumcuları kararı eleştirirken "Stadyumlarda God save the Queen söylemek, onu alkışlarla uğurlamak daha iyi olmaz mıydı" şeklinde görüş bildirdiler.
Futbol sektörünün en çok para kazanan yorumcularına bu blog üzerinden bir cevap verelim: Hocam, maçlar bir hafta sonra başlayınca onu zaten yapacaksınız. İlla bu hafta olmak zorunda değil ki... İlk maçta yine marşlar, yine alkışlar. Adamlar, bu hafta kimse maç top falan konuşmasın, herkes cenaze havasına girsin istemiş.
Biz bu durumu 1992-93 sezonundan biliriz. Turgut Özal'ın ölümü nedeniyle ligler ertelenmişti. Hatta çok yakın bir arkadaşımın evinde oyun oynarken beklediğimiz Fenerbahçe - Kocaelispor maçı; oyuncular sahada ısınma yaparken ertelenmişti. Kocaelispor ligde ikinciydi, o haber geldikten sonra kalan beş maçın sadece birini kazanabildi. Şampiyon da Galatasaray oldu... Bu da böyle bir anı işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder