Pazartesi, Eylül 5

Tadında


Geçen yaz Mario Balotelli transferine karşıydım. Kişisel bir husumetim yok tabi; ilkesel bir duruş... Zaten sadece Balotelli'ye değil, Balotelli tarzı her transfere karşıyım.

Futboldaki baharlarını çoktan sonlandırmış, sağlıklı mı sakat mı belli olmayan, üst düzeyden kopalı çok olmuş eski bir yıldızı Türkiye'ye getirme lüksü artık kimsede olmamalı. Bunları anlatmaya çalışıyoruz ama artık bu cümlelerin bir karşılığı da yok. Suya yazı yazmak, taşa konuşmak gibi. Bir de üzerine Balotelli gibi iyi sonuçlar veren örnekler çıkınca herkesin ağzı biraz daha sulanıyor, bizim cümlelerimizin bir anlamı kalmıyor.

Bu sene olsa yine Balotelli transferine karşı çıkardım. Sözümüzden ve fikrimizden dönmeyiz. En azından sadece bir örnekle dönecek değiliz. Fakat geriye dönüp bakınca, Balotelli'nin Süper Lig'de geçirdiği bir sezon hepimiz için çok keyifli oldu. Güzel bir iz bıraktı.

Geldi, topunu oynadı, tribünleri gaza getirdi, Beşiktaş maçında gollerinden sonra Sergen Yalçın ile takıştı, attığı golden sonra Yunus Akgün'ün kafasına tekme kondurdu, 18 tane gol attı, bir maçta beş gol birden attı, o maçta unutulmayacak bir golü de vardı, kebap yedi, türkü söyledi ve tüm bunların üzerine 32 yaşına girdikten sonra Adana Demirspor'a fena olmayan bir bonservis bedeli kazandırarak ülkeden ayrıldı.

Bundan daha verimli bir transfer kolay kolay olmaz. Geçen sezon tüm Avrupa basınının bir gözünü ucu Adana Demirspor maçlarındaydı. Lig için iyi reklam oldu. Adana Demirspor oyuncudan katkı aldı. Bir de para kazandı. Bize de seneler sonra anlatacak Balotelli anları yadigar kaldı.

Vallahi ben bu transferden razıyım.

Fakat yine de kafama takılan bir soru var. Bu adam İtalya'ya, Serie B'ye falan dönmedi. Sion'a transfer oldu. Süper Lig'i bırakıp İsviçre Ligi'ni tercih etmesinin sebebi nedir ki? Yani Sion da Körfez kulübü değil, kendisine aşırı para ödesin. Yoksa bizim burun kıvırdığımız İsviçre Ligi, Süper Lig'den daha mı rekabetçi, daha mı cezbedici? Değildir umarım...

Hiç yorum yok: