Cuma, Eylül 2

The Goldfinch

 

Bu sene içinde izlediğim en ilginç filmlerden biri. Kendisi 2019 yapımı. Fakat benim beğenime rağmen internette hakkında pek olumlu yoruma rastlamadım.

Film, bir roman uyarlaması. Donna Tartt'ın bir kitabından sinemaya aktarılıyor. Ben daha önce romanı okumamıştım. Filmi de bir roman uyarlaması olduğunu bilmeden izledim. Belki de bu yüzden hoşuma gitti. Fakat özellikle romanı okuyarak gelenlerin negatif yorumlar yağdırdığını gördüm. Uyarlama filmlerinin acımasız düşmanı yine iş başında...

Belki de haklılardır. Zaten normal bir sinema filmi olarak da eksikleri var. Biraz dağınık ilerlediğini romanı okumadan bile anlamak mümkün. Üstelik süresi de çok uzun. 140 dakika, daha kısa olabilirdi. Gereksiz uzuyor, seyirciyi zaman zaman sıkıyor. O nedenle beğenmeyenleri anlayabiliyorum.

Fakat kondisyonunuz ve motivasyonunuz varsa bence izlenebilecek, bir şansı hak edecek bir film. Hikayenin merkezinde pahalı bir tablo var. Bu açıdan American Animals'ı andırıyor. Baskın renk terchileri, kamera kullanımı ve tempo da benzer. Fakat sadece bir suç filmi olarak göremeyiz. Yol filmi sınıfına da girer, aile filmine de, gençlik filmine de... Her şeyden biraz var.

Karakterler çok iyi tasvir edilmiş. Herhalde burada aslan payı roman yazarı Tartt'a verilir. Fakat oyuncuların da çok başarılı olduğunu belirtmek gerek. Yan rollerdeki Nicole Kidman ve Luke Wilson gibi usta isimleri kenara bırakıyoruz. Özellikle Boris karakterinin gençliğini oynayan Finn Wolfhard favorim oldu. Henüz 2002 doğumluymuş, bakalım ileride nerelerde göreceğiz... Kendisi yönetmenin oyuncu seçiminde de ilk tercihi değilmiş ama Ukraynalı karakteri için seçmelerde çok iyi bir Rus aksanı konuşunca rolü kapmış.

Hikaye beni kendine çekti, zira içimi her zaman kıpır kıpır eden ve zihnimi her zaman düşündüren olgular büyük yer kaplıyor. Dostluk (mesela Boris-Theo veya Theo'ya sahip çıkan aile), tesadüfler (Boris-Theo dostluğunun başlaması büyük bir tesadüf eseri ama zaten oraya gelene kadar Theo'nun annesinin ölüm anı var) gibi kavramlar çok iyi işleniyor. Tabi aynı zamanda dağılan aileler ve kaybolan gençlik de işin bir parçası. Tam benlik bir film. O nedenle uzayan süre beni rahatsız etmedi.

Kitabı okuma isteğim çok arttı. Kitabın film kadar her konuya değinip dağılmadığı belli. Öyle olduğu için çok sevilmiş, çok okunmuş (bestseller olmuş) ve nihayetinde sinemaya aktarılmış. Fakat kamera önünde hikaye biraz dağılmış. Bu da yazarın gücünü gösteriyor. Öyleyse listeye ekleyeceğiz. Okur muyuz bilemeyiz ama izlediğimiz şeyden memnun kaldığımızı bir kez daha vurgulamak lazım.

Hiç yorum yok: