Salı, Mart 8

Adam Rüştü


Başlıktaki laf bana ait değil. Burak Yılmaz söylüyor. Oysa Burak bunu demeden 1 dakika önce Rüştü, ceza sahasında düşen Burak'a hakemin kart çıkarmasını istiyordu. Olay entersan; Rüştü ise dürüstlük timsali olarak taşındı sayfalara.

Yıllardır futbol oynayan ve saha içinde hiçbir çirkin olaya karışmayan Rüştü'yü tartışacak değiliz. En azından Rüştü, benim tuttuğum takımda oynamadı, kendisi hakkında fazla yorum yapmam, tanımıyorum (Galatasaraylıları çok tanıyoruz sanki). Diğer 2 İstanbul takımı taraftarı Rüştü'yü daha iyi analiz ederler. Fakat dışarıya/bize yansıyan imaj; Rüştü'nün temiz/güzel bir adam olduğunu gösterir. Fakat bu olay vicdani olarak rahatsız edici. En azından beni rahatsız etti.

Olayın futbol ve hakem kararı konusunu bir kenara bırakalım. Hakem bir karar verdi. Doğru veya yanlış. Penaltı veya değil. Bu karardan sonra Rüştü, Burak için sarı kart istemesi nedeniyle sarı kart gördü. Ardından Burak da sarı kart gördü. Sarı kart gören Burak, hakeme kendini atmadığını ifade etmek isterken Rüştü'den yardım istedi. Rüştü de Burak'ı onayladı. Pozisyonun penaltı olduğunu ifade etti ve başta pozisyonun diğer aktörü Burak Yılmaz olmak üzere tüm Türkiye'den övgü aldı.

Benim rahatsız olduğum konu tam olarak burası. Rüştü'nün 1 dakika içinde çok farklı iki kişiliğe bürünmesi. Oysa bunlar iki zıt karakterin yapacağı davranışlar. İki davranışı aynı kişi üstelik aynı anda yapınca samimiyetin azaldığını düşünüyorum.

Pozisyonun hakem ve kural açısından doğru yorumlanıp yorumlanmadığı önemli değil. Bildiğimiz iki şey var. Biri Rüştü'nün pozisyonda Burak'ın kendini yere atmadığını bilmesi, diğeri Rüştü'nün Burak için sarı kart istemesi. İlkini biliyoruz, çünkü bugün Rüştü'nün bu güzel davranışı manşetlerde. İkinci olayı da biliyoruz çünkü Rüştü kart istediği için sarı kart gördü.

Bu olay şuna benzemiyor mu? Rüştü bir suç işliyor. Bu suçtan dolayı ceza almadığı gibi, savcılar olaydan dolayı başka birini (Burak) suçluyor. Rüştü önce, "suçlu Burak onu cezalandırın" diyor, hakimler de Burak'ı cezalandırıyor. Ardından Rüştü, cezalandırılan Burak için "senin suçun yoktu" diyor.

Muhakkak kararlar Rüştü'nün hareketleriyle, davranışlarıyla verilmedi. Ama ortada bir vicdan var. Kendimi Rüştü yerine koyuyorum. Burak'a bir hareketim oluyor, cezası penaltı. Hakem penaltı vermiyor. Bu dakikadan sonra kalkıp "pozisyon penaltı" deme cesaretini gösterebilir miyim bilmiyorum. Gösteririm dersem yalan söylemiş olurum. Bu ütopik bir davranış olur, ve bunu birinden beklemek hayalcilik olur. Fakat bu dakikadan sonra, kalkıp diğer kişinin cezalandırılmasını isteyeceğimi sanmıyorum.

Burak'a bir hareketim olsa, hakem penaltı vermese, artık olaya dahil olmazdım. Rüştü, Burak'ın kart görmesini istiyor. Bu vicdana, en azından benim vicdanıma uygun değildir. Rüştü'nün yaptığı hareketin kavramsal karşılığı nedir acaba?

Belki sırf bu hareketin vicdanıyla o dakika içinde penaltı olduğunu belirtmiş olabilir. O da sadece Rüştü'nün bildiği bir şeydir. Fakat olayı ilk gördüğüm anda samimiyetsiz bir kurgu hissettim. Biraz tribüne oynanmış sanki (Beşiktaş tribününe değil tabi ki, Türk Spor tribününe). Olay beni rahatsız etti, belki ben yanıldım. Fakat, eğer gördüğümüz gibiyse Rüştü'nün övgü almasını gerektiren bir olay değildir, tam tersine Rüştü için tatsız bir olaydır.

3 yorum:

ceyhun agaoglu dedi ki...

kurduğun mantığa kesinlikle katılıyorum tek bi ihtimal var o da "madem vermedin penaltıyı niye sarı kart vermiyosun" demek istemiş olabilir ki bence az bi ihtimal

kutay dedi ki...

abi öyle bile olsa;
eğer pozisyonun penaltı diyecek kadar dürüstsse o hareketi de yapmasın zaten..

PedRo dedi ki...

anlık bir refleksle lan deymedim diyip. burakı görünce aslında dokundum ya ben adama demiş de olabilir.