Çarşamba, Mart 30

Asıl Askerlik


Askerden döndükten sonra özellikle 40 yaş sonrasından hep aynı lafı duyuyordum. "Asıl askerlik şimdi başlıyor." Kötü bir dönemdi askerlik ama askerlik ortalamasının daha fazlası da değildi. Ama yine de, her iştima sonrası sivili hayal eden biri, dönünce o lafları duyunca ister istemez içinden "hassiktir oradan, askerlik ulan bu" der.

1.5 ay sonra teskereyi alalı 3 sene olacak. Ve yine biri "asıl askerlik şimdi" dese hala içimden aynı şeyi söylerim. Sivil yaşam, askerlikten daha zor değil. Ama şu bir gerçek, askerde sivil yaşam için kurduğun hayallerin çoğu gerçekleşmiyor.

Üniversiteyi sevmezdim. Devam zorunluluğu ve sınav vs gibi şeyler para kazanmamı engellerdi. Veya daha başka şeyleri. Bazıları üniveriste çağındaki insanın özgürleştiğini söyler ama 17 yaşımdayken ve (hatta 15'ken) daha özgürdüm. O zamanlar para kazanma derdim yoktu oysa 20'den sonra mecburdum. Üniversite halat gibi bağlanmıştı. Bir yere kadar özgür bırakıyordu ama ondan sonra beni kendine çekiyordu. Ama yine de üniversite kavramı haricinde kalan o 4 yıl keyifliydi.

O dönemlerin garip bir güzelliği, çekiciliği vardı. 21 yaşındayken hala 18 olduğumu sanırdım. Zaman kavramım çok yoktu. Peşimizden kovalayan pek yoktu. Gerçi aslında hala yok, biraz kendimiz yaratıyoruz bunu belki.

Bir yaz günü bir arkadaşımla sokakta oturuken tesadüfen başka bir arkadaşımı gördüm. Tesadüf eseri gelen arkadaşım üniversiteden sınıf arkadaşımdı. 3 aydır okula gitmiyordum ve onu görünce aklıma okul geldi. Bir gün sonrası kayıt haftasının son günüydü, arkadaşımı görünce hatırladım. Kayıt olmayı unutacak kadar zaman algısından uzaktım. Yaşımı bile bilmiyordum. Güzel olan tam olarak buydu. Saatin gece 12 olması ile öğlen 3 olması arasındaki tek farkı ders programını ve Galatasaray maçları belirliyordu.

Askerde şafak saymaya başladıktan sonra işler değişti. Askerlik bitince yine eskisi gibi olacağını tahmin ediyordum. Şafak saymayı bırakacaktık. Oysa hiç öyle olmadı. Belki de asıl askerlik dedikleri buydu. Artık onlarca şeyin şafağını sayıyorum.

Günler geçsin diye bekliyorum. Günler geçiyor illa, hızlı veya yavaş, ama boş geçiyor. Eskiden de boş geçiyordu diyebilirsin. Fakat o günlerden kalan çok şey var yine. Tamam, ulvi işlerle uğraşmıyorduk, kansere çare aramıyorduk, bir baltaya sap olmak dedikleri şey bile yoktu ama yine de anlatacak bir şeyler vardı. Şimdi yok. Hayatım roman olsa ( sonunu bilmiyoruz) son 3 yıl kitapta yer almazdı. Ondan öncesi de zaten klasik ergenlik, o kitap satmazdı. Bu kitabı sattıracak hiçbir şey yok. Film olsa yarıda bırakılır.

Iskalamaya devam ediyoruz. Bu ara da kendini de kaybediyorsun. Rahatsız edici olan da bunun farkında olmak. Göz göre göre uzaklaşıyorsun hayatından.

Askerde Gebzeli bir çocuk vardı, uzun dönem. Biz şan ve şerefle dolu 157 günün ilk günlerinde şafak sayarken (onun 250 günü daha vardı) bize şafak saymanın yersiz olacağını söylemişti:"İçerde şafaktan gidiyor, dışarıda ömürden." Dışardayız ve gün sayıp bekliyoruz. Asıl askerlik bu işte.

4 yorum:

aykut dedi ki...

akşamları msn den atarsa manisa, atarsa diyarbakır, atarsa bodrum, atarsa leverkusen iletilerin hala aklımda:) o zamanlar asker jargonu bilmediğimden kaçma plaları yaptığını düşünüyordum :))

kutay dedi ki...

şimdi atarsa mali kurul, atarsa ünal aysal falan..) hayat bok gibi be abi, çünkü çift yönlü orta sahamız yok..)

myxomina dedi ki...

bu aralar sikintilar var belli, ama yazilarini guzellestiriyor, az da olsa teselli olur belki...

Sinan Yılmaz dedi ki...

Ben depresyondayım diyordum lan, belki de senin yüzünden :)