Pazartesi, Nisan 18

Fenerbahçe 1-0 Gaziantepspor


Cumartesi sabahı evden çıktığımda tek amacım, ayağı burkulan Yücel'i otobüse bindirmek, bir toplantı için davet alan Yiğit'i Faruk Ilgaz Tesisleri'ne bırakıp eve dönmekti. 2 saat sonra tesislere ben de girdim. Tesislerden çıkınca, elimde iki tane Fenerium tribün bileti vardı. Bu blogun Fenerbahçeli kurucusu Uğur'u aradım ve 3 kişi maça girdik.

Maça gitmeyi beklemiyordum. Çok fazla ilgilenmiyorum. Fenerbahçe'nin biz olmadan dahil olduğu şampiyonluk yarışı ilgimi çekmiyor. Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemiyorum. Fenerbahçe'nin başarısız olmasından çok bazı Fenerbahçeliler'in mutsuz olmasını istiyorum. Bunu söylemekten/yazmaktan çekinmiyorum. İnsanları Fenerbahçeli ve Fenerbahçe düşmanı olarak ayıran kitlenin mutsuz olmasını istiyorum.

Nisan ayında bir takım şampiyonluk yarışında ise o stadda çok güzel atmosfer olur. Kadıköy bu teoriye uygun bir maç öncesi yaşadı. Stad güzeldi, doluydu. Fakat can sıkan şeyler yok değil. Bir stadyumda bu kadar sponsor olması rahatsız ediyor. Tribün yükünü Türk Telekom değil lise açık çekiyor, diğer tribünler çok az katkı sağlıyor. Hakem ıslıklamaya ve rakibi baskı altına almaya yüzde yüz katılan 52.000 kişi, Fenerbahçe diye bağırmayı "zoraki" olarak görüyor.

Aynı şeylerin çok yakında bizim stadyumda olacağını (hatta olmaya başladığını) biliyoruz. 90'lı yıllarda çocuk olmayı Burak Kut dinlemekten daha farklı hisseden biri olarak, Efsane Maraton'un bu halini görmek (Fenerbahçe düşmanı) iç acıtıcı.

Yapılan koreografiyi bulunduğumuz yerden net göremedik, maç sonunda güzel bir düşünce olduğunu anladık. Ama staf hoparlöründen kaldır-indir-çekme komutlarının verilmesi de negatif puan olarak geçti.

Maçın bu gün hala konuşulmasının nedeni Hüseyin Göçek. Hüseyin Göçek'ün kötü hakem olduğunu, basiretsiz bir hakem olduğunu, her Türk hakemi gibi eyyam kralı olduğunu ve her güzel maçı mahveden bir hakem olduğunu daha önceden biliyorduk. Kadıköy'de de kötü maçları, kötü kararları olmuştur. Mesela Lincoln'un frikiği, mesela geçen sene tam bu zamanlar Beşiktaş maçı.

O nedenle bu haftaki katliama şaşırmadım. Büyük takım taraftarı olarak kendi stadımda da böyle hakem kararları, böyle çirkin takımları çok gördüm. Artık şaşılacak bir şey yok. Güzel hava, güzel atmosfer ve ardından güzel futbol bekliyoruz. Fakat çirkin hocaların takımları ve basiretsiz hakemler keyifli maç isteğimizi alıyorlar.

Tek tek hakem kararlarını yazacak değilim. Kimin lehine daha çok kimin aleyhine daha çok yapıldığı artık önemli değil. Sıkılıyorum. Hakem Fenerbahçe aleyhine hatalı karar verince herkesin "sence faul muydu" diye sormasından da korkuyorum. Sanki faul desem "adamınız faul diyor" tepkisi alacağım. Objektif olması gereken hakemin kararlarını objektif olarak yorumlamak, konuşmak zorunda olmaktan hoşlanmıyorum. Onlar düzgün maç yönetsin ben düzgün maç izleyeyim. Futbolun katili hakemler işini doğru yapsa, biz de ilişmesek o konulara ne kadar güzel olacak.

Bir de İstanbul'a gelen Anadolu takımı problemi var. 11 kişi savunma. Sertlik. Gerçi ben Gaziantepspor'un Türkiye ortalamasından daha sert oynadığını düşünmüyorum. Hatta iki takımın eşit derecede sert oynadığını (Fenerbahçe'de Lugano takımın ortalamasını yükseltiyor) düşünüyorum. Buna rağmen 11 kişi savunma yapmak nedir? Savunma da bir sanattır. Bunu iyi yapabilen takımlar var, onları izlemek zevk verir. Ama Gaziantepspor, daha doğrusu Tolunay Kafkas takımları, bu sınıfa hiç bir zaman giremez. Aslında bir yandan da Fenerbahçe'nin kazanmasına sevindim. Eğer Gaziantepspor sahadan 1 puanla ayrılsaydı, "taktiksel başarı", "büyükler bunu örnek alsın" vs zıravaları söylenecekti. En azından o engellendi.

Gaziantepspor'un çok güzel kadrosu var, yetenekli futbolculara sahip. Olcan var, Cenk var, Sosa var, Popov var. Buna rağmen Olcan'ın direkten dönen şutunu hiç göremedik. Elyasa'yı Hüseyin'i izlemek istemiyorum. Gaziantepspor bu sene İstanbul'a, 3 Büyükler'e 5 kere geldi, hiçbirinde gol atamadı.

Çok karışık duygularla maçı bitirdim. Tolunay'dan daha çok üzülmüş olabilirim. Yanımda 90 dakika Alex'e küfreden Fenerbahçeli'den ben bile tiksindim. Şampiyonluk golü olabilecek bir son dakika golünden 3 dakika sonra "kümede kal Galatasaray" diye bağıran 20li yaşlarındaki boşluk, son hafta şampiyonluk kaybederek bir kez daha ağlasın istedim.

Bu lig, bu hakemler, bu teknik adamlar ve taraftarlık kültüründen, takım sevgisinden nasibini almamış insanlar zevkimizi piç ediyor. Umarım hepsi tez zamanda sahalardan ve tribünlerden uzaklaşır.

Hiç yorum yok: