Pazartesi, Nisan 11

Galatasaray 74 - 77 Fenerbahçe


Sene başından beri bilinen, tahmin edilen kavramından daha öte, kesin olan bir eşleşmenin adıydı Galatasaray - Fenerbahçe final serisi. Farkı yaratan ve bizim içimizdeki heyecanı tavana yükselten ise saha avantajının elimize geçmesinden daha ötesiydi. Rakibe karşı oynanan ve kazanılan son 2 maçın takıma getirdiği hava, normal sezonu üst sırada bitirmekle birleşince bir anda şampiyonluk telafuz edilmeye başlanmıştı.

Futbol takımının kötülüğü, yönetimsel sıkıntılar, kaoslar, senaryolar can sıkarken, camianın diğer şubesinde, kızlardan böyle bir hediye gelince sığınacak bir dal olarak görmek kaçınılmazdı. Dün bir kız basketbol maçı için en az 6.000 kişi salondaydı, rakamlarla aram değil belki de daha fazlaydı. Bu Türkiye için bir rekor olabilir. Belki de bundan önceki rekor, 2 sene önceki Taranto maçıydı. Biletlerin 20 lira olduğu maçta Ayhan Şahenk full çekmiş ve 3500 kişi gelmişti. O 3500 kişi, salonun yapısı nedeniyle dünkü tribünden çok daha fazla fark yaratmış olabilir. O maçta 12 sayılık dejavantajı kapatıp kupayı kaldırmıştık.

Aslında bu sefer de 12 sayılık dejavantajı kapatabilecek sinerji sağlandı ama gereken 14'tü, olmadı. Maçın sonuna sonra geliriz ama şunu ekleyelim; Abdi İpekçi erkek ve kız takımı için dejavantajdır. Ayhan Şahenk iyi bir salondur.

İstanbul'un en sapa yerlerinden birinde saat 14.00 maçına yetişebilmek başlı başına bir yetenekken, bir de sağanak yağmura yakalanmak, işlerin kötü gideceğinin habercisi gibiydi.

İlk 2 dakikaya 9-2 başlamak gerçekten moral bozucuydu. Fenerbahçe maçlarına götü başlamak Galatasaray'ın kaderi. Neyse ki Bahar Çağlar ve Tamika devreye girdi. Maçta denge sağlandı. Öne geçmek için ise periyodun sonunu bekledik. Son hücumda atılan basketle tek farkla öne geçtik.

2.periyot da aynı şekilde geçti. Devreyi 1 sayı önde kapadık. Fakat rahatsız eden şeyler vardı. Bunlardan biri alınamayan ribaundlardı. Fenerbahçe bazı hücumlarda 3-4 ribaund alıyordu. Atışları isabetsiz olsa da top onlarda kalıyordu. Galatasaray hücumlarında da savunma ribaundlarını kaptırmadılar. İki takım arasındaki önemli farklardan biri bu oldu.

Diğeri de erken girilen faul problemi. Önce Agustus, sonra Bahar faul sorunu yaşadılar. Takımın diğer oyuncuları da sık sık faul yaptı. Bunda kolay faul çaldığını düşündüğümüz (en azından tribünde öyle hissediyoruz) hakemlerin katkısı büyüktü. Standardı sağlayamadılar gibi. Hakemler hakkında fazla yazmadan kapatalım konuyu ama umarız Taurasi olayının diyetini ödeme çabaları değildir bunlar.

2.yarı Fenerbahçe çok daha iyi oynadı. Galatasaray çok kötü bir 3.periyot oynadı. Yine de o kötü periyodu sadece 4 sayı geride kapattık. Periyot arası dönüş daha kötüydü. Fenerbahçe'nin farkı açmasına sahada hiç cevap veremedik. Daha kötüsü, kenar da sessiz kaldı, çare üretemedi.

Bir eleştiri de teknik heyete. Geçen sene Zafer Kalaycıoğlu'nun, ondan önce de Okan Çevik'in izlediği final serilerini hatırlattı. Her mağlubiyet sonrası zihnimde beliren "keşke Cem Akdağ olsaydı" ibaresini buraya yazmakta sakınca görümüyorum.

Mucizeye ihtiyacımız vardı son 2 saniyede. Buna inanan küçük bir kitle vardı. Hangi ara ne oldu da buraya geldi hala bilmiyorum. Maç bitmişti oysa.

Fenerbahçe'nin yandan sokacağı topu sokamadığı bir an vardı. Gülşah'ın 2 tane soktuğu dış atış vardı. Esmeral'ın girmeyen faulleri vardı. Ama tam olarak nerede ayağa kalktık hatırlamıyorum. Son 24 saniyeye, 1 sayı geride ve topa sahip şekilde gireceğimizi hiç tahmin etmiyordu. Fırsat ayağımıza geldi. Ayağa kalktık ve yürüyorduk. Ama en güvendiğimiz isim yürüme hatası yapınca maçı kaybettik. Çok basit bir hata. Çok basit bir olay. Her zaman kafamızda şu soru olacak. O topu potaya yollasak ne olurdu? Maçı ve belki de seriyi belirleyen, isabetsiz bir atış olsaydı bu kadar koymazdı.

Dün aslında güzel bir gündü. Bir kız basketbol maçı için bu kadar kişiyi toplamak önemli. Keşke rakip takım taraftarı da olsaydı. Gerçi sene başında Cumhurbaşkanlığı Finali'nde onun bokunu çıkardık ama yine de böyle olunca salonun bir tarafı boş kalıyor.

Işıl Alben için söylenecek yeni bir şey yok. Klasik bir Fenerbahçe maçı oynadı ve bu artık rahatsız etmeye başladı. En kötü olayı, karşısında Birsel gibi bir oyun kurucunun oynaması. Etkisiz kalan Işıl'ın karşısında 10 sayı 9 asist 8 ribaundlu Birsel'i görmek, o Birsel'in eskiden Galatasaray forumlarında yazdığını bilmek. Sağlık olsun.

Seri bitmedi. Belki de hayırlı oldu. Onlar bizi İpekçi'de yeniyorsa, biz de onları Caferağa'da yenebiliriz. Ligin ilk yarısında oynanan maçta Taurasi ve Taylor olmasına rağmen uzun süre önde götürmüş, maçı ufak hatalarla kaybetmiştik. Şimdi o hatalar yapılmasa, dünden geriye kalan ribaund eksikliği kapatılırsa Caferağa'dan galibiyetle dönülebilir ve bu saha avantajını yeniden Galatasaray'a getirebilir.

2008 Play-Off'larında Caferağa'da kazanarak başladığımız seride saha avantajını elimize geçirmiş ama İpekçi'de kaybetmiştik. Belki, o duyguyu yaşama sırası Fenerbahçe'dedir. Belki Panathianikos ve Siena gibi ilk maçı kaybedip seriyi kazanacağız. Belkiler çok, sporda her şey mümkün. 14 sayı geriden gelebilen bir takım her şeyi başarabilir.

Hiç yorum yok: