Cumartesi, Ocak 18

Crooked House


Agatha Christie ve Stephen King kitaplarını hiç okumadım. Fakat özellikle King'in eserlerinden sinemaya uyarlanan filmlerin bir kısmını izledim. Yazılı metinleri okumamış olmama rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; iki yazarın da eserleri sinemaya ve tiyatroya uyarlanmaya çok elverişli.

Her uyarlamanın ne kadar başarılı olduğu, o uyarlamanın kendisiyle alakalı bir durum ama böyle bir zincir oluştuğuna göre demek ki senaristler ve yapımcılar bu projelere çok fazla hevesleniyorlar. Crooked House de bu silsilenin devam etmesini sağlayan yapımlardan biri.

Öncelikle en sondan başlayalım. Bu tip öykülerde, olaylar geliştikçe izleyenin (veya okuyanın) aklında sona dair bazı tahminler oluşur. Muhakkak bu tahminler birden fazla olur. Haliyle nasıl bir son ortaya çıkarsa çıksın, filmin sonunda olanlar kafalardan geçen fikirlerden biriyle uyuşur. Dürüst konuşmak gerekirse bu sefer benim aklımdan hiç geçmeyen bir son oldu. Artık bu yıllarda, hemen her sonu izlemiş/okumuş bir nesil olarak böylesine denk gelmek kolay değil. Üstelik orijinal metnin, yanı kitabın 1949 yılında basıldığını düşününce saygımız daha da artıyor. Kısacası kurgu bizden tam puan alıyor.

Diğer yandan bir dönem filminde bahsedebiliriz. Hikâye 1950'lerde geçiyor; yani kitabın yazıldığı yıllarda. Yani bundan 70 sene öncesinde. O dönemin dokusunu hissettirmek çok önemli. Ben genelde özellikle bir mekana sıkışmış bu tip dönem filmlerinde (saray, köşk vs) çok sıkılıyorum. Zira dönemin fotoğrafını çekmeye o kadar çaba harcanıyor ki kurgu, karakterler ve diğer detaylar atlanıyor. Bu filmde başarılı bulduğum noktalardan biri buydu. Muhakkak yakın geçmiş diyebileceğimiz bir dönemden bahsediyoruz. Bir orta çağ veya 19. yüzyıl filmi değil. Fakat yine de, çok ilgi duymadığım konular olsa da dekor, kostüm gibi ayrıntılar hem yerinde hem de yormadan kullanılmış. Bu nedenle de ekibi tebrik ediyorum.

Oyuncular da çok başarılı. Hem genç hem de tecrübeli isimler var. Glenn Close herkesin bir adım önünde. Gillian Anderson çok başarılı. Honor Kneafsay yaşına göre çok iyi. Max Irons da tırmanışı sürdürüyor. Stefanie Martini ise bana en itici (hatta tek) gelen isim oldu.

Fakat kitabın kendisinde de mi böyledir bilmiyorum ama filmde bu usta oyuncuların canlandırdığı karakterlerin tasvirleri biraz sönük kalmış. Olaylar, aksiyonlar, heyecanlar biraz daha öne çıkmış. Merakla sonu beklerken; işin derinliğini, mesajlarını, felsefesini göremiyoruz. Fakat bu filmi gözümüzü kırpmadan izlememize engel olamıyor. IMDB puanı 6.3'te kalsa da, bence 7.'ye yaklaşabilirdi.

Hiç yorum yok: