Çarşamba, Ocak 8

The Princess Bride


The Princess Bride'ı sırf IMDB 250 listesinde gördüğüm için izledim. Buna rağmen, yani güvenilir bir listede yer almasına rağmen hiçbir beklentim yoktu. Ara sıra bu tip listelerde bir kesimin çok fazla abandığı (belli bir toplumun, çocukların, gençlerin vs...) filmler yer alır. Ben de hem ismiyle hem konusuyla onlardan biri olduğunu düşündüm. Hatta afişine hızlıca bakınca animasyon olduğunu sandım. Fakat yanıldım. Hem animasyon değildi hem de güzel filmdi.

Gerçi yine de dünyanın en iyi 250 filiminden biri olduğunu söyleyemem. Fakat izlerken çok keyifli zaman geçirmek mümkün. Bir 'beyaz atlı prens' tarzı masalı çok klas oyunculuklar, ayarında mizahla, heyecan dozu yüksek bir kurguyla izliyoruz. Hatta bu tarz filmlerde görmeye alışık olmadığımız kalitede kavga (daha doğrusu kılıç düellosu) sahneleri var.

Tabi yine bir kitap uyarlaması ile baş başa olduğumuzu belirtelim. William Goldman'ın kitabını okuyan var mıdır bilmiyorum ama Rob Reiner'in yönetmenliğinde hazırlanan film oldukça doyurucuydu. Rob Reiner çok fazla film çekmiş bir yönetmen değil. Fakat 80'lerin sonu ve 90'ların başında çektiği filmlerin sayısı çok fazlaydı ve üstelik çoğunda çok başarılıydı. The Princess Bride da o zirve dönemin ürünü.

Öte yandan yönetmene yardım eden isimlerin katkısı da es geçilmemeli. Robin Wright henüz 21 yaşında ilk ciddi  rolüne çıkıyor ve belki de bu film sayesinde kariyeri ilerliyor. Bu arada aynı rol için seçmelerde Meg Ryan, Uma Thurman, Courtney Cox gibi isimleri geride bırakıyor. İsabet olmuş! Gerçi partneri 25 yaşındaki Cary Elwes o kadar iyi bir kariyere sahip olamıyor ama belki de en iyi performanslarından birini sergiliyor. Mandy Patinkin'in canlandırdığı Inıgo Montoya karakteri, kesinlikle sinema tarihinde kendine has bir yer ediniyor. Tanınmayacak derecede makyaja uğrayan Billy Crystal ve bu tip yapımların vazgeçilmezi Wallace Shawn gibi isimler de burada. Bir de olmayanlar var. Mesela Kareem Abdul Jabbar'a da teklif gitmiş ama yoğun NBA fikstürü nedeniyle birleşme gerçekleşmemiş. Hatta Arnold Schwarzenegger de düşünülmüş ama onun ücreti bütçeyi aşacağı için vazgeçilmiş. Christopher Reeve, Whoopi Goldberg, hatta yönetmenlik koltuğu için Truffaut...

Bu arada filmde müziklerin de çok büyük etkisi var ve onların altında da Mark Knopfler'in imzası var...

Fakat ilginçtir, bütün bu güçlü kadroya (hatta yedeklere) ve ortaya çıkan iyi işe rağmen gişede istediğini pek elde edememiş. Devamında video kasetler sayesinde ABD'de, televizyon sayesinde de Avrupa'da popüler olmuş. İyi işler bir şekilde karşılığını buluyor diyelim ama her zaman böyle olmadığını biliyoruz!

1987'deki filmi sanki yeni vizyona girmiş gibi anlattım. Herhalde birçok kişi izlemiştir bile zaten. Fakat bir anda beklenmedik bir şekilde iyi bir filmle karşılaşınca heyecanlandım. Zaten bu 'zamansız' filmler olmasa sinemayı bu kadar sevmezdik!




Hiç yorum yok: