Dün Galatasaray ve Beşiktaş lige başladı. Beşiktaş kazandı, Galatasaray kaybetti. Tek fark bu mu? Değil. İki takım arasında, daha doğrusu iki organizasyon arasında önemli bir fark var.
Son yıllarda insanların kafasındaki Beşiktaş yönetimi algısı ve Galatasaray yönetimi algısı yanılsamaya çok müsait. GS Bonuslar, bilyonerler, stadyum meselesi gibi olaylar Galatasaray yönetimini başarılı gösteriyor. Fakat buna rağmen Beşiktaş yönetimi sürekli "karışık, ne olduğu bilinmeyen, plansız bir sistemle yönetiliyor" olarak görülüyor..
Girişi uzatmayalım, bu Yıldırım Demirören'e, Adnan Polat üzerinden hakkını verme yazısıdır.
Yöetimlerin asli görevi, takımın; yani ellerindeki organizasyonların işlemesini sürdürebilmektir. "Vizyonlu" başkan Adnan Polat ile "baba parası yiyen" Demirören arasında bu anlamda fark var. Beşiktaş ve Galatasaray sürekli sorun yaşayan iki takım. Buna rağmen Beşiktaş yönetimi; transferde veya mali tabloda ne kadar başarısız olursa olsun, bu konuda oldukça başarılı. Galatasaray yönetimi ise sorunları çözmek bir yana halının altına bile atamaz durumda.
Şöyle anlatalım; dün sahaya çıkan Galatasaray kadrosundaki futbolcuların büyük çoğunluğunun geleceği belirsiz, hepsi bir sorun sahibi.
Kaleci Aykut, her maça son maçı gibiymiş sahaya çıkıyor. Devam edip etmeyeceği hiçbir zaman belli değil. Ali Turan, Galatasaray'a sorun yaratılarak geldi, Servet 2 senedir transferiyle ve konuşmalarıyla başka bir sorun.
Arda Turan, takım kaptanı, takımın en çok konuşulan, en çok tartışılan ve geleceğine kendisi dahil kimsenin karar veremediği bir isim.
En büyük yıldızlardan biri, taraftarın sevgilisi Harry Kewell yaklaşık 7 ay boyunca imza atmayı bekledi. Takıma 1 ay önce, son anda katıldı.
Oynamayan isimlerden Elano, çok daha farklı bir sorun. Akıbeti belli olmayanlardan. Teknik heyet aynı durumda.
Kafalarında soru işaretleri olan bir futbolcu grubunun başarılı olması çok zor.
Beşiktaş'ta sorun yok mu peki? Muhakkak var. İşin sırrı bu sorunların büyütülmemesinde ve sorun yaşayan futbolcunun takım içinde yer alabilmesi, zorluk yaşamaması.
Beşiktaş kadrosuna bakalım; yabancıların hemen hemen hepsi, hatta yeni gelen Hilbert dahil her an "sözleşme dondurulması" tehlikesiyle karşı karşıya. Zaten Delgado bunu yaşadı, Zapo kiralık gitti Beşiktaş'a gol bile attı, geri döndü, dün ilk maçına çıktı. Tabata'nın bonservis bedeli hala konuşuluyor. Ama hepsi dün sahaya çıkıp oynuyor.
En önemli 2 Türk futbolcu; 2 İbrahim; Toraman ve Üzülmez, 2 yaz önce birbiryleriyle kavga etti, kadro dışı kaldılar, kaptanlıkları alındı. Takımdan ayrılmaları gündemdeydi, şu an ikisi de takımın en önemli futbolcularından.
Nihat, Avrupa'dan gelip hayal kırıklığı yaratan futbolculardan. Buna rağmen hala, basın önünde tartışılan bir futbolcu değil.
Hakan Arıkan, Beşiktaş tarihindeki en büyük hezimetlerde kalede yer alan isimdi. Anfield'da 8 gol yedi. Hala takımın kalesinde ve her geçen gün daha iyi oluyor.
Bu futbolcuların herşeye rağmen sahada top oynar vaziyette olması sadece zamanında Mustafa Denizli'nin başardığı bir durum olmasa gerek. Tek bir kişi başarabiliyor olsaydı Denizli'nin yaptığını Rijkaard da yapabilirdi. Bu konu; biraz da üst tarafın olayları çözme becerisiyle alakalı.
Beşiktaş'ın Arda gibi bir futbolcusu yok ama 2 sene boyunca devam eden, çözülemeyen bir sorunu da yok.
Beşiktaş'ın 10 küsür tane yabancısı var ama hiçbiri takımdan gönderileceğini düşünmüyor. Galatasaray'ın hemen hemen bütün futbolcuları 1 ay sonrasını göremiyor.
Kısaca, Yıldırım Demirören kötü hamlelerde bulunan bir başkan olabilir. Ama bir kulüp yönetmenin ilk kuralını başardı diyebiliriz. En azından bu açıdan Galatasaray Başkanı Adnan Polat'ın önünde yer alıyor diyebilirz. Ve şu da bir gerçek ki, ikisi de hala bu konuda Aziz Yıldırım'ın gerisinde.