Cuma, Temmuz 1

Sarılmak


Aslında bu yazı daha önce yazılabilirdi. Ama resmi imzayı bekledim. Belki olmaz bekleyişi nedeniyle uzadıkça uzadı. Bugün, 1 Temmuz günü, resmi imza atılacak. Hayırlı uğurlu olsun.

Belki olmaz tamlamasından anlaşılmıştır, Fatih Terim'i Galatasaray'ın başında istemiyorum. Ve bu cümleyi yazarken bile utanıyorum. Böyle kurulan cümleler çarpılma nedeni. 25 yaşındaki bir Galatasaraylı'nın, "Fatih Terim'i istemiyorum yaa" demesi ukalalıktır. Üstelik bu 25 yaşındaki adam, 15 yaşındayken Fatih Terim sayesinde çok mutluydu.

Sanal platformdaki havaya, orada yazılanlara bakınca bütün Galatasaray ahalisi Terim'e karşıymış gibi gözüküyor. Oysa sokağın ve tribünün havası öyle değil, tam tersi. Terim, orada kurtarıcı mesih gibi gözüküyor. Sokağın daha gerçek, daha haklı olduğunu biliyorum. Benim Terim'i istememe nedenlerim ise forumlarda veya Twitter'da esen "Terim kim abi, ne yapmış son 10 sene" düşüncesinden daha farklı.

Önce geçmişe dönelim. 2011 yılında Terim'i istemeyen bu satırların yazarı, orta okul ve liseyi 7 sene boyunca aynı okulda okudu. Bir ergenin o dönemlerinde midesine ağrılar girecek tek bir günü vardır: Pazar akşamları. Eğer ergensen ve takım tutuyorsan, pazar akşamları 20.45'te oluşan puan tablosu önündeki 1 haftayı belirler. Bizler o herkesin kaçtığı, saklandığı pazartesi sabahlarını sapasağlam geçiren bir grubuz.

7 sene boyunca gururla okula gidebilen, başı önde ve belki de biraz kibirli olan kuşağız. Bunun en büyük nedenidir Fatih Terim. Şimdilerde kadın basketbolda 20 sayı fark atınca "ezeli rekabet bitti" diyenler o dönemi, sona eren rekabeti pek anımsamak istemezler.

Fatih Terim iyi bir teknik direktördür. İyi olmasa bile kredisi çok yüksektir. O yüzden onu tartışmak abesle iştigaldir. Ama...

Bu işin bir de ama kısmı var. Fatih Terim'in Galatasaray'a futbolculuğu dahil 4.defa gelişini yaşıyoruz. Ve bu sadece Fatih Terim gibi özel insanlara tanınan bir ayrıcalık değil. Ümit Davala'nın, Taffarel'in, daha önce Hagi'nin, Bülent Ünder'in, Bülent Korkmaz'ın, hatta yönetim kadrosundan Ali Dürüst'ün, Abdürrahim Albayrak'ın tekrar dönüşleri... Sıktı artık. Galatasaray'ın her zor dönemde aciz kaldığını hissettirip, belli insanlara dönmesi, sarılması "gelin bizi kurtarın" mesajını vermesi beni rahatsız ediyor.

İşte o başımın dik yürüdüğü yıllarda, bir taraftan da hayat dersi alıyorduk. Ne kadar uygulayabildik, ne kadar aklımızda yer etti tartışılır. Ama orada anne-babanın, okuldaki öğretmenlerin aşılamaya çalıştığı bir düşünce vardı. "Her zora düştüğünde yanında biz olmayacağız, sorunlarını kendin çözmeyi öğren."

Birine bağlı olarak hayatın devam edemeyeceğini tam da UEFA Kupası'nı aldığımız günlerde idrak ettim. Kimseye bağlı olmayacaksın. Her zaman aynı isimleri çağıramazsın. Farklı yollar, yöntemler denemelisin. Hayatın böyle bir yazılı olmayan kuralı varken, Galatasaray'ın sürekli aynı isimleri çağırması çok saçma değil mi? Bu bağımlılık kısa vadede sorunları çözse de aslında daha da kötü hale getirmiyor mu?

Fatih Terim Fiorentina'nın başındaki ilk galibiyetini aldığı anda, maç sonunda yağmur altında reklam panolarını atlayıp binlerce İtalyan'a doğru koştuğunda Fatih Terim'in bizim için artık çok uzak olduğunu sanmıştım. Kendisine yeni bir dünya kuruyordu ve bu yönden bile ona sevgim artıyordu. Kalan değil de giden olması 15 yaşındaki ergeni etkilemişti. Bugün; 2011 yılında; o koşudan sonra ikinci defa Galatasaray'a geliyor Fatih Terim.

İnsan, tuttuğu takımda kendisini görmek ister. Bunun için zorlar kendini. Benzerlikler kurmaya çalışır. Ama artık olmuyor. Fatih Terim'in gelmesini o yüzden istemedim. Rijkaard'ı sırf o yüzden istedim. Yenilikler, değişiklikler lazım. Yepyeni bir maceraya yıpranmayan isimlerle başlamak lazım. Galataasaray'a 4.defa gelen, daha ilk gelişinden "uğursuz" damgası yiyen biri ismin yıpranmadığını söyleyemezsiniz. Ne o sağlam kalacak, ne de biz.

Şimdi son paragraf. Ana fikir lazım. Ne yazarsak yazalım, mayıs ayında oluşacak bu yazının ana fikri. Ve galiba, mayıs ayına kadar uzaklardan izlemek daha yerinde olacak. İzlenen filmler ne kadar güzel de olsa tekrar izlemek sıkabilir. Televizyonu filmin ortasından açıp son sahneyi izlemek ayrı bir keyif olabilir.

1 yorum:

ugur dedi ki...

şu an "en kısa yoldan" götümüzü doğrultabilecek belki tek isim, fatih hoca, tamam.

hep gelişlerden bahsetmişsin. bir de gidişleri vardı fatih hocanın. neden gitti? nasıl gitti? geçen sezon ortasında, hagi dışında kimsenin taşın altına elini sokmak istemediği dönemde takımın başına gelmemek için açıkladığı sebeple bugün imza atarken açıkladığı sebep neden farklı ve bu iki sebep de bir tek beni mi uyuz ediyor?

bunlar da benim istememe sebeplerim abi..
eyvallah