Cuma, Şubat 24

Galatasaray 64-56 Efes




1 Nisan 2006'dan başlayalım.

O akşam Ali Sami Yen'de Galatasaray-Gençlerbirliği maçı vardı. 2006; yani Galatasaray tarihinin en efsane şampiyonluklarından birinin öncesi, belki de birincisi. İşte o maçın gündüzünde bir Efes maçı vardı. Ahmet Cömert'te. Ev Suadiye'de. Maç, yanlış olmasın ama sanırım 13.00'te başlıyordu. Suadiye'den Ataköy'e gidip, maç çkışında Gençlerbirliği maçını beklemek için 3 saat geçirmek falan gözümde çok büyümüştü. Efes bizi nasılsa yenecekti, yenerdi, senelerdir yeniyordu, biz hiç yenemiyorduk. Televizyondan izlerdim.

O gün inanılmaz birşey oldu. Bir önceki senesinde play-out oynayan takım Efes'i yeniyordu seneler sonra. O gazla Ali Sami Yen'de sinerji yayıldı. Gençlerbirliği'ni yendik. Ben ise Efes'i bir daha ne zaman yeneriz hiç bilmediğim için, tahmin edemediğim için üzülmüştüm. Her halde gidemediğim için en çok üzüldüğüm 10 maç arasına girer. Girerdi. Artık girmez. Daha sonra Efes'i çok yendik, geçen sene ligde farklı yendik. Ama asıl olarak buu gözler, Efes'i, Efes Pilsen'i, Anadolu Efes'i Euroleague Top 16 turunda yendiğimizi gördü. İlk kez katıldığımız organizasyonda Efes'i altta bıraktığımızı gördü. Daha ötesi kolay kolay olmaz.

Ekim ayındayız. 1 hafta sonra Kazan maçı var. Can ile konusuyoruz. Ona "tek isteğim Kazan, bir de Barcelona maçına gitmek" diyorum. Diğer maçlara gidememe ihtimalim vardı. İki maça, ilk Euroleauge maçına ve Barcelona maçına gitmem yeterliydi. O günün üzerinden 4 ay geçti. İstanbul'da 9 maç oynadık. 5 galibiyet aldık. CSKA'yı, Olympiakos'u yendik. 2 maç uzatmaya gitti, Olimpia maçı dışında hemen hemen bütün maçlar son topa kaldı, hepsinde tribündeydim, defalarca kalbim sıkıştı veya sıkıştığını sandım, çok büyük keyif aldım, çok mutlu oldum. Yenildiğimiz Barcelona, Siena ve deplasmandaki Efes maçı dahil.

Dün, iyi oynamadık aslında. Hatta tribün de iyi değildi. Maçtan önce Efes alkışlanmış. Ziyade olsun. Lig maçında Galatasaray'a ve diğerlerine 40 lira fiyat çeken takımı alkışlamak güzel bir cevap oldu. Bir de koreografi var. Nerede Barcelona maçında sopalılar, nerede CSKA maçı öncesi açılması yürek isteyen pankart, nerede dün geceki takım elbiseli adamlar. Tamam yönetici-basketçi-taraftar da, yani ne biliyim.

Bir de Top 16'daki, belki de Euroleugae'deki son top 16 maçımızda, içeride 3te 3 yaptıktan hemen sonra, Çarşı'ya tecavüz etmeye gitmek vardı. Kötü bir son oldu aslında tribün açısından diye düşünürken Mahmuti çıktı "Burada bir maç daha oynamak istiyoruz" dedi. Belki ekim ayında yanıldığımız, tahmin etmediğimiz gibi, birkaç hafta sonra yine İpekçi'ye gideceğiz. Oysa dün devre arasında, baya "son maç" tribine girmiştim.

Ne olursa, ne kadar eleştiri olursa olsun, bu tribünü, bu atmosferi senelerdir görmüyorduk. Efes maçı için aileler daha çok gelmiş maça, daha nezih bir ortam. Ama sahaya bakma, tribüne bak sanki 2000'lerin başı.

Bu takım, geçen sene sazı eline aldı. Camianın en sıkıştığı, en dibe vuracağı andı öyle bir sinerji yarattı ki, İpekçi'nin anlamı, misyonu değişti. Şimdi belki de TBL ply-off'larına kadar bir durgunluk olacak.

Maça geleyim diyorum, gelemiyorum. Kötü oynadık işte. Efes daha da kötü. Euroleague'e 3425634.kere katılıp, 3425632.defa başarısız olan Efes bizden daha kötüydü. Bütçe büyük ama. Olympiakos'u yense belki rahat olacaktık şu an.Boşver, kendi ipimizi kendimiz çekelim.

Gordon kötüydü, Ship kötüydü. Katil abim geri döndü sayılır, kritik zamanlarda soktu, bir de blok koydu. Ender'i çok sevmem ama bu maça fena bilenmiş, hayran kaldım. Andriç, her topla buluştuğunda korkuyorum ama çoğu zaman işe yarıyor. Furkan'daki düşüş sürüyor. Ve Göksenin, bayrak adam olacak inşallah...

Ve bu takım, kişilerden bağımsız olarak, sırf bu 9 maç için seneler sonra bile anlatılacak. Maçtan da tibünden de daha önemlisi buydu dün geceye dair. O yüzden dün takımın kazanması çok önemliydi. Ve bu galibiyeti, bir Avrupa takımına karşı değilde, yerel rekabette en çok zolandığı takım olan Efes karşısında alması çok anlamlı oldu.


Hiç yorum yok: