Yazacak hiç bir şeyim yok. Ne kafamda bir şey var, ne de içimde istek. Hem şu maçı yazıp, bloga geçirmek istiyorum, bir taraftan ise üşeniyorum.
Zaten saha içine dair yazacak hiç bir şeyim yok. Olan bitenden kopuktum. Göksenin oynamadı, Domercant oynamadı, Lakoviç oynadı, Hawkins en kötü gününde 20 küsür sayı attı, Gordon iyi savunma yaptı, Ender üçlü çektirdi, Engin kritik üçlük attı, Cenk ilk yarı bitmeden faul problemine girdi, Ndong'un serbest atışları....
Maç bu kadar. Maç, zerre kadar umrumda değildi. Orada olmak istiyordum. Salonda. Bu duygusallıkları çok bahsettim. Yine yazmak istemiyorum. Ama çok hoşuma gitti. Efes maçı, üzerine bu maç. Salonda olmak.
CSKA maçında 12.000 kişi vardı. Kalabalıktan hareket edemiyorduk. O tarz maçların da havası farklıdır, öyle maçlar da olmalıdır. Ama salon içinde gezmek, sürekli tanıdığın, ismini bilmesen simalarını tanıdığın kişileri görebilmek çok güzel. Şimdi yeni stadyumda, komplekste, arenada, koltuğundan başka yere hareket edemezken bu ne büyük bir lüks.
Ali Sami Yen yıllarında, aynı insaları görüp, kimle maç yaptığımızı fark etmeden, skoru bilmeden gelip gitmek gitmek gibi.
Valla rakibi yenmişiz, çocuklar öyle diyor. 10.maçta 10.galibiyet. Yavaş yavaş kalabalık olacağız yine. Salonun en güzel zamanları bunlar, değerlendirmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder