Pazartesi, Kasım 26

Galatasaray 84 - 73 Mersin BB



Yazacağım şeyler gerçekten bu sefer çok kısıtlı. Ucu ucuna yetişmeyi planladığım maça, trafik yüzünden ikinci periyotun ortasında anca girebildim. Maçın başında girsem çok mu şey değişecekti bilmiyorum. Daha fazla zaman geçirmekten öte, bi soluklanalım diyene kadar maç bitti. Hatta maç tahminimden de erken bitti, 5 buçukta minibüs bekler pozisyona geçmiştik.

Yarsını izlemediğimiz bir maç hakkında ahkam  kesmek kolay değil ama yine geçen seneleri hatırlatan bir 3.periyot izlediğimizi rahatça söyleyebilirim. Farkın 4'e indiği anlarda bile maçtan emindik ama artık bu tip maçların son topa kalmasını istemiyorum. Kalmadı da.

15 dakikadan fazla süre alan 8 oyuncunun da 8 sayıdan fazlasını attığı bir takım, skor iyi bölündü. Böyle olunca seviniyorum. Maçla ilgili ilgimizi çekecek ayrıntılardan biri Solomon'du. O da ne tehdit unsuru olabildi ne de saha içine odaklanmamızı sağlayacak bir şova malzeme oldu. Gerçi maçın başında bir kavga çıkarmış ama göremedim.

Maçın büyük bölümünde konuşulanlar Kuban maçıyla ilgiliydi. Tribünde durum bu, sahada da aynısı. Takımın aklı Kuban maçındaydı sanki ama önümüzdeki Kuban maçından çok yenildiğimiz maç daha çok akıllara düşmüş gibiydi. Bir "meraklı bekleyiş-gerginlik"ten öte, asık suratlar ve isteksizlik vardı. Çarşamba gününün havası daha başka olacaktır. Zaten o maçın yazısı da daha farklı olacaktır.

Bu maçla ilgili söylenmesi gereken en önemli şey, o iğrenç ses sistemi, kötü dj, berbat şarkılar ve uyumsuz dansçılardı. Umarım bizim kulübün işleri değildir. TBF zorlaması ise kabul edilebilir. Aksi halde bir daha olmaması için her türlü tepkiyi koymaya hazırım. Fakat dj abimizin de hakkını vermek lazım, bütün rezilliğine rağmen maçın sonunda çaldığı I will Survive ortamı değiştirmeye yetti.

Haftaya Kuban'dan sonra Beşiktaş maçı var, pazar saat 15.30'da olduğu için gidemeyeceğiz. Umarım Ergin Ataman maçın sonunda mola alır.


Hiç yorum yok: