İstanbul'da güneşli bir yaz günü. Yaşanan maddi kriz nedeniyle ofise tıkılıp kalmışız. Bu durumu avantaja çevirip kendimi Dünya Kupası'na adıyorum. Çeyrek finalde müthiş bir maç; Brezilya - Hollanda.
Ömrüm boyunca sempati ile bakamadığım ama Türkiye'de çok sevilen iki futbol ülkesi. Fakat bu sefer ikisi de çok farklı. İkisi de kendi ekollerinden farklı oynuyor. Bu yüzden "ihanet" ile eleştiriliyor iki teknik adam Dunga ve Maarwick.
Fakat her şeye rağmen ben Brezilya'yı, o Brezilya'yı, çok sevmiştim. Dunga muazzam bir şey başarmıştı bence. Avrupalı bir Brezilya. Hem teknik kapasitesi standart üstü bir takım, hem de çat çat oynayan, takım oyununa yatkın bir 11. Yıldızlar kadroda yoktu. Ronaldinholar yerine Felipe Melolar vardı. Belki de Brezilya denilince akla gelen oyun anlayışına uygun tek isim Robinho'ydu. Dunga kendisi gibi, takımı öne çıkaran futbolculardan kurulu bir kadroyla gelmişti Afrika'ya. Biz de Elano'dan dolayı Brezilya'ya ayrı bir gözle bakıyorduk fakat kendisi turnuvayı erken kapamak zorunda kalmıştı.
Brezilya turnuva başladıktan sonra kafalardaki soru işaretlerini kaldırmaya başlamıştı. Kimsenin beklemediği şekilde finale yürüyordu. Finale yürümesi değil, oynanan futbol turnuva öncesinde beklenmiyordu. Çeyrek finalde ise rakip Hollanda'ydı.
Maça da iyi başladı Brezilya. Hemen maçın başında, 10.dakikada Robinho attı golü. Pas, muazzam, Felipe Melo'dan. Maça damga vuran iki isimden biri Melo. İlk yarı Hollanda dağılıyor. Brezilya eziyor adeta. Sanki Brezilya değil 80'lerın 90'ların Almanya'sı. Panzer gibi. Ama o tempodan sadece 1 gol çıkıyor.
İkinci yarıda ise bambaşka şeyler oluyor. Bugün bile hala bilinmezliğini koruyor. Ne oldu da Brezilya bu kadar şekil değiştirdi. Önce kalelerinde gol görüyorlar. Melo, bu sene İnönü'de attığı gibi, ters bir kafayla kendi kalesine atıyor. Brezilya'nın dünya kupası tarihinde kendi kalesine attığı ilk gol olarak kayıtlara geçecekken, FIFA sihirli bir dokunuşlka golü Sniejder'e yazıyor. Böyle olunca hem bir efsaneyi korumuş oluyor, hem de bir efsaneyi yaratıyor. Yaratıyor çünkü, gole adı verilen Sneijder 15 dakika sonra bir gol daha atıyor. Bu sefer kendi atıyor. 2-1 oluyor maç. Bir anda Hollanda lehine dönüyor her şey. Başrolde Wesley Sneijder.
Tam bir sinir harbi şeklinde geçen, sertliğin dozunun tavan yaptığı maçta son sözü yine Melo söylüyor. Robben'in bileğine basarak kırmızıyı yiyor. Son 15 dakikayı Brezilya bir kişi eksik oynuyor ve maçı çeviremiyor. Oysa Hollanda'dan daha çok şut çekmişti, daha çok pozisyona girmişti.
Brezilya eleniyor. Dunga, zaten kredisi az olduğu ülkesinde eleştiri yağmuruna tutuluyor ve görevinden alınıyor. Melo ise vatan haini konumunda. Aynı bizdeki Alpay Özalan.
Hollanda tur atlıyor. Yarı finalde Sneijder bu sefer Muslera'yı avlıyor ve finale çıkıyorlar. Finalde İspanya'ya yeniliyorlar. 1 ay önce Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Wesley, 2010 yılını 4 kupa ile tamamlasa da Dünya Kupası hayaline maçın bitimine 4 dakika kala yediği golle son veriyor.
Sneijder ile Melo şimdi Galatasaray'da. Büyük ihtimal Dunga'nın dünya üzerinde en sevmediği iki futbolcu. Biri verdi, diğeri aldı. Dunga yerinde olsam Galatasaray'ı her hafta kötü gözlerle izlerdim. Ama izlerdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder