Bugün Mondragon röportajı okuduk, yine bir tuhaf olduk. Çok başka bir insandı Mondragon. Çok başka bir kaleciydi. Kaleciden öte başka bir futbolcuyudu. Başka bir sinerjisi vardı.
Taffarel gidince takıma geldi. Doldurması gereken kişi çok büyüktü. Taffarel, Mondragon kadar efsane maçlar çıkarmamıştı. Ama Parken'da yaptığı onu bambaşka bir boyuta taşımıştı. Mondragon ise ilk geldiği günlerde hatalarıyla göze çarpıyordu. Fleurquin, Perez, Sergen gibi isimlerle aynı şekilde, kiralık olarak gelmişti.
İlk çılgınlığını da Lucescu'nun çıkarmak istediği ve çıkmadığı Levski Sofya maçında yapmıştı. Sezonun başıydı ve o gün anladık ki ileride "kült futbolcu" olarak anacağımız bir isim kalemizi koruyordu. O günden bugüne kadar 8.5 sene geçti. Ve Mondragon, hafızalara kazınmak için gereken her şeyi yaptı.
İlk sezonunda Rapajiç'in frikiğini kurtardı, Rapajiç'ten ceza sahası dışından gol yedi,(bunu Türkiye'de 3 kez yaşadı), Anfield'da coştu 1 puan kazandırdı, Roma maçında 2 puan kaybettirdi, ligde deplasman maçlarında çok puan kazandırdı. Sonuçta ilk senesinde şampiyonluk kazandı. Hepsinden önemlisi, mayıs ayında kalitesini ispat etmiş bir haldeydi.
Mondragon ilk senesinde çok iyi maçlar ortaya koyunca, talibi atmıştı. Bonservisi hala Metz takımındaydı. Lucescu ile iyi anlaşmışlardı ve o Luce, Beşiktaş yolunu tutunca ilk istediği isim Mondragon olmuştu. Metz, Beşiktaş ile anlaşmıştı. Ama Mondragon Galatasaray'da kalmak istedi. Yaz döneminin en çok konusulan gündem maddesi olmuştu. Kolombiyalı'nın transferi. Beşiktaş, Mondragon'u alamayınca Cordoba'yı getirdi. Bu sayede, ligimizde yeni bir rekabet oluşmuştu. Cordoba'da harika bir kaleciydi. Ama iyi ki Mondragon bizde kaldı.
Beşiktaş, Mondragon'u alamamış ama sezon sonu şampiyonluk kupası Dolmabahçe'ye gelmişti. Galatasaray, o sezon Mondragon'u tartışmaya başlamıştı. Kazandırdığı maçlara ilk sene fena alışılmıştı. Fakat ikinci senede bunlar yaşanmadı. Sözleşme uzatıldı, Mondi yattı saçmalığı ortaya çıktı. 6 Kasım faciası da bu sezonda yaşanmıştı.
Yukardaki foto ile aşağıdaki foto aslında ters sıralamada oldu. İkisi de aynı sezon maçları. 2004-05. Yani Mondragon'un 3.sezonu. Olimpiyat Stadı'nda Sebatspor'dan 3 gol yiyordu Mondi. Ve ıslıklanıyordu. Olimpiyat Stadı zaten ayrı bir konu. Değişen profil Sami Yen'de bile kendini gösterdi.
Yukardaki foto ile aşağıdaki foto aslında ters sıralamada oldu. İkisi de aynı sezon maçları. 2004-05. Yani Mondragon'un 3.sezonu. Olimpiyat Stadı'nda Sebatspor'dan 3 gol yiyordu Mondi. Ve ıslıklanıyordu. Olimpiyat Stadı zaten ayrı bir konu. Değişen profil Sami Yen'de bile kendini gösterdi.
Mondragon ise Sebatspor maçında birkaç hafta sonra Almanya'da devleşiyordu. Juventus ilk yarısını 6-0 önde kapayabileceği maçı 2-0 kaybediyordu. Başrolde Mondi tabi. O grupta içerde kazandığımız Olympiakos maçında attığı kafa, Mondragon'un unutulmaz sahnelerinden biriydi.
Yunanistan'da oynanan maç ve Villareal maçları sezonun kötü hatıralarından sadece bir kaçıydı.
Mondragon, Olimpiyat'a bir sene sonra bir kez daha geldi. Kupa Finali için. Rakip Fenerbahçe, tarih 11 Mayıs 2005.
Fenerbahçe 6-0'lık maçtan çok çok daha iyi oynamıştı. Fakat maçı 5-1 kaybetti. Mondragon kazandırdığı maçlar listesine bir yeni satır daha ekliyordu. Kazandırdığı kupa sayısına da tabi. Fenerbahçe'nin kupayı kaybettiğini anladığı dakika, bizim de Fenerbahçeli futbolcuların pes ettiğini anladığımız dakika, Luciano'nun Mondragon'un kornere çeldiği toplardan birinden sonra gelip Mondi'nin kafasını okşadığı pozisyonun yaşandığı dakikadır. O pozisyon aşağıdaki videoda vardır.
Bir sene sonra ise en unutulmaz şampiyonluklardan birini yaşadık. Mondragon'un payı da sevinci de çok büyüktü. Keçeli'nin gol haberinden sonra Sami Yen'de oynanan 3 dakikayı ağlayarak geçirmişti. Samimi olduğunu her zaman biliyorduk. Ağlamaktan aut atışını kullanamamıştı. .
Üzerindeki aşk mesajlı tişörtü bizleri gülümsetmişti. Kız arkadaşı ve köpekleri ayrı bir renkti. Taffarel'in Dodo'sundan sonra Mondi'nin köpekleri idmanların neşe kaynağı olmuştu.
O sezonda da, öncesinde de, sonrasında da karşısına hep Nobre çıktı. Nobre'den çektiğini kimseden çekmedi. Mondi gittikten sonra Nobre de durdu zaten.
Gittiği gün.. Son basın toplantısı. Turgay Vardar Basın Odası sanıyorum burası. Mondragon gözyaşlarıyla kulüpten ayrılıyor. Neden gönderildiğini bugün bile anlamadım. Bugün olsa hala da oynardı. Türkiye'de 5 seneyi geçirmişti, Türk statüsünde de oynayabilirdi.
Kulüpten ayrıldı diyorum ama aslında hala bizle beraber. Sezon başı kampında futbolcularla hasret gideriyor. Bugün de Fanatik'te söyleşisini okudum. Her zamanki gibi samimi. Son olarak, Lig Tv'de hazırlanan bir Mondi klibi koyalım buraya.
Buradaki görüntülerin çoğu, Mondragon'un inanılmaz, gerçekten inanılmaz, oynadığı maçlar. Anfield'da Liverpool maçı, Kadıköy'de 4 kırmızı kartlı maç.. vs. Takım gol atınca illa sevinecek birini buluyordu. Bazen yedeklerle, bazen tellere tırmanıp tribünle, bazen top toplayıcı çocukla. Çok farklıydı.
Çok sevdik be abi...
Bu arada videoda çalan müzik, G.Depardiu'nun oynadığı 1492 Conquest of Paradise adlı filmin müziği. Vangelis'ten. Ben bu şarkıyı ilk defa, Şampiyonlar Ligi'ne kaldığımız ilk sene, United maçlarından sonra Star'ın hazırladığı görüntülerin arka fonunda duymuştum. Görüntülerin sonunda kapalı 3'lü çekiyordu. Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül daha yoktu.
8 yorum:
o samimiyeti, saha içindeki duruşu ve zaman zaman yaptığı inanılmaz kurtarışlarla... Mondi'yi asla unutamayacaklardan biri de benim sanırım.
Ben kafayı deplasmandaki Olimpiakos maçı diye hatırlıyorum(?)
Yazı güzel video da güzel.
2 kez izledim, pek nadir izlediğim şeyi ikinciye izlerim genelde.
@extensor
içerdeki maçtı olypiakos maçı, kafayı attı, djordevıç kırmızı gordu, o sayede kazandık dıyebılırz belki de. deplasmanda 3 gol yedık, keske 10 kişi kalsalardı..
bu arada, senın blogdaki yazınla paralel olarak; gitme nedenini adnan sezgin olarak tahmın edıyorum..)?
içerideki olympiakos maçını, cihan'ın golüyle 1-0 kazanmıştık. deplasman maçında çıldırıp kafayı vurmuştu mondi :)
Fiziki duruşları ve oyun içindeki tepkilerini Hayrettin ile benzetirim. Her ikisinin de kazanma hırsı çok beğenilir ama Fb maçlarındaki sıkıntıları da bilinirdi.
olympiakos maçı doğrudur, benım hatam, bu ara kafam allak bullak zaten, yunanistandaki maç.. extensor ve harvey haklıdır..
@tek bıyık
ben de hayrettın ile mondiyi benzetırdım. hatta mondragon için hep "onda hayrettın ruhu var " derdim. hayrettın hakkında da bır seyler yazmak lazım aslında....
mondragon'un iki tane psikopat köpeği vardı birde.
ne zaman florya'ya getirse futbolcuları kovaladı diye konu olurdu gazetelere.
Latin kökenli kalecilerden devam ediyoruz; Taffarel, Mondragon,De Sanctis ve şimdi Leo.
Bu 4lünün en iyisiydi, Simovicten sonra 2 numara.
Saha içinde çok şanssız 3 olay yaşadı ve insani tarafını gördük.Marc Vivien Foe Ölümü, Manisa maçında Meduna ve Kölnde Ümit Özat; hepsinde orada olmak ve gözyaşı dökmek...
Floryadaki çalışanlara da parasal yardım yapardı.
Galatasaray'ın yabancılarında genelde bu klubü sahiplenme olgusu oluşuyor,bizden biri oluyor.
Umarım Leo da benzer izler bırakır.
Yorum Gönder