Çarşamba, Ocak 27

Beşiktaş 4-2 Konya Şekerspor


En güzel maçlardan biri. Ruhumun dinlendiği 90 dakikalardan biri. Dünyanın en güzel stadyumunda, hafta içinde, soğuk havada, kimsenin olmadığı bir maç. Keşke Galatasaray maçı olsaydı. Kendi tribünümüzde olsaydık. Az sayıdaki Beşiktaşlı taraftar, eski Türk filmlerinde sevgilisi için gazinoyu kapatan iş adamları gibi. Çalan tek şarkı ise, ''Yeter Yıldırım Demirören''..

Eğlenmek için birçok sebep olsa da Beşiktaş taraftarı çok da güzel bir gün geçirmedi. Daha doğrusu genel olarak güzel bir dönem geçirmiyor zaten. Bu stadyuma en son Manchester United maçında gelmiştim. Arada geçen sürede kaybolan heyecan ve değişen hava biraz hüzünlü gibiydi. Bu, yazlık yere en cıvıl cıvıl zamanında bir haftasonu gidip, eğlenip, geri dönüp, o anda içinize işleyen duygularla tekrar ama bu sefer sonbaharın ortasında gidip o hüzünlü atmosferi görmeye benziyor.

İnönü Stadı, kesinlikle Türkiye'nin en muhteşem stadı. Ali Sami Yen Stadı ise, aynı tarz stadyum anlayışının bir diğer temsilcisi. Belki de İnönü'den sonra 2.sırayı alır. İki stadyum arasındaki farkı stadyumun içinden çok dışı belirliyor. Sonuçta öyle veya böyle İnönü Stadı'na hayran olmamak elde değil. Ve o stadın bir benzerine sahip olan bir takımın bir taraftarının önümüzdeki sene bambaşka bir stadyuma gideceğini düşünmesi, o korkuyu yaşaması çok rahatsız edici.

Stadyum konusunu geçip maça dönelim. Maça biraz geç girdik. Geç kalacağımızı anlayınca Beşiktaş'ı bu sene defalarca izleyenler, "zaten gol atamyız biz, birşey olmaz" dediler (Şaban ve Gürkan kombineyi sağlayan isimler oldu). Ben de "Nobre varsa gol olmaz" rahatlığındaydım. Ama yıllardır benim gittiğim maçlarda bize patlayan Nobre, benim geleceğimi mi farketti ne yaptıysa yaklaşık 1 sene sonra iki gol birden attı. İlkini göremedik. Gittiğim maçlarda kaçırdığım 2.gol oluyor bu. Diğeri Olimpiyat Stadı'nda Liverpool'a gol atıp rekor kıran Paolo Maldini'nin golüydü.

Çok dikkatli izlediğimiz bir maç değildi. En çok Cafercan'a dikkat ettim. 2003-2006 arası en çok kullandığımız cümleler geldi aklıma, o topu her ayağına aldığında: Cafercan geliyor, süper çocuk, FM'de bütün özellikleri 20, Barcelona, Inter kapıyor, Hagi gibi sol ayağı var.

Hagi onu Gençlerbirliği maçında Hakan Şükür'ün yerine alınca hem kendi savaşını kaybetti, hem de Cafercan'ı. Gerçi Cafercan kaybolmak için Hagi'den daha çok uğraştı. Daha genç yaşında, Galatasaray A takımıyla oynmadan Fenerbahçe ile görüşmesi, Florya'nın nasıl bir yer olduğuna dair soru işretlerini arttırmıştı.

Cafercan, dün golünü attı. Bunu gelenek hale getirdi. Rakip Beşiktaş, stadyum İnönü olunca Türkiye Kupası'nda golünü atıyor. Geçen sene de Gaziantep BB Spor forması ile atmıştı. Cafercan'ın Beşiktaş ağlarını her sene sarsacağını seneler öncesinden biliyorduk. Ama bunun Gaziantep BB Spor ve Konya Şekerspor formalarıyla olması futbolun en dramatik hikayelerinden birine sebep oluyor. Cafercan Aksu, Galatasaray'ın son 10 yıldaki en büyük 5-10 hayalkırıklığından biridir.

Beşiktaş taraftarı ise bu maçta kendi Cafercanlar'ını görmek istiyordu. Necip Uysal, Rıdvan Şimşek, Gökhan Çalışır, Korcan ilk 11 başlayan gençlerdi. İkinci yarı yeni isimleri görmek isterdik ama Mustafa Denizli son 7 dakikada Cumali'yi soktu sadece. İbrahim Toraman ve Tello oyuna giren diğer isimlerdi. Hatta bugün gazeteye bakıyorum da, kadrodaki diğer yedekler Sivok, Bobo ve Ekrem. Gerekli miydi acaba?

Beşiktaş bu sene ilk defa 4 gol birden attı. Son 4 golünü yine bir kupa maçında, hatta finalinde Fenerbahçe'ye atmıştı. İki maç arasında geçen süre çok kısa ama İnönü'de değişen çok fazla. Sanırım 3 hafta sonra yine orada olacağım. Bakalım o zamana kadar neler değişecek? Bunu pazar günü anlarız.

Hiç yorum yok: