Salı, Haziran 1

Yeni Bir Galatasaray Geleneği


Ne baştan ne sondan başlayalım. Ortadan başlayalım. 2 Ocak 2010. Doğumgünüm. Galatasaray erkek basketbol takımı, tarihinin en zorlu sezonunu geçiriyor. Küme düşme tehlikesi had safhada. 2 ay önce ortaya çıkan skandal, büyüdükçe büyümüş ve takımı olumsuz etkilemiş.

Takım daha önce de küme düşme tehlikesi yaşamıştı ama bu sefer küme düşmeden daha fazlası vardı. Bir camianın onurunu kurtarmak gerekiyordu ve bunu yapmak için o takımı, şubeyi ayağa kaldırmak gerekiyordu.

2 Ocak 2010. Caddebostan'da rüzgarlı bir havada bir cafenin camından bakarak maçı izliyorum. İçeriye girip izlemiyorum, çünkü tavşan dağa küsmüş. Yaşananlar nedeniyle ben de sıkılmıştım ve takımı salonlarda izlememe kararı almıştım kendi çapımda. Daha dirayetli olabileseydim televizyondan bile izlemeyecektim maçları. Ama Galatasaraylılık o kadarına izin vermedi. Hem kendimi kandırıyorum hem de rüzgar yiye yiye maç izliyorum. Doğum günümde.

Akatlar'daki maçı kazandık. Önde götürdüğümüz maçı 3.periyotta verir gibi olduk ama toparlandık ve aldık. Galatasaray daha önce de Akatlar'da maç kazandı, geriye düşerek de maç kazandı. Ama uzun süredir ilk defa böyle bir takım izlemiştim. O takım beni çok mutlu etmişti. O takımla çok gurur duymuştum.

10 senedir Galatasaray basketbol takımını takip ediyorum. Takip ediyorum derken, baya iyi takip ediyorum. Basketbol bilen, seven biri ile aşık atamam ama Galatasaray'ı biliyorum. Ve ilk defa bu kadar sistemli oynayan, sert savunma yapan, topu hücumda dolaştıran, savaşan, bir kişinin eline bakmayan bir takım izliyorduk.

Bu sene gerçekleşti bu. İyi basketbol nasıl oynanır diye sorulsa, ona verilecek cevaplardı bunlar ve tam hakkıyla olmasa bile ufak ufak uygulayan bir takım olmuştuk. Son yıllarda böyle bir basket takımımız hiç olmamıştı.

Hem de nasıl bir takım? 2 ay önce ortada olmayan bir takım, ligden düşen bir takım, yalnız bırakılan bir takım (ben dahil). Bu takıma destek olan çok oldu. Sezon sonunda herkes övgü dolu cümleler kullandı. En ufak blog yazarından, en büyük gazetelerin basketbol yazarlarına kadar. Şampiyon olmasa bile, gurur duyacağımız bir takım vardı. Bu takımın mimarıdır Cem Akdağ.

Ve şimdi biraz daha geriye gidelim. Geçen sene, yani 2008-2009 sezonunda en çok gurur duyduğumuz takım, bu sefer kız basket takımımızdı. Avrupa'dan kupa almıştı. Ve o takımın mimarı da Cem Akdağ'dır. Kupayı kaldırırken takımın başında yoktu, çünkü büyük hoca(!) Zafer Kalycıoğlu getirmek için türlü planlar yapıldığından takımda kalamamıştı.

Çok haklı bir tepkiyle takımdan ayrıldı. Sonra, takımın başına geçilecek hoca bulamayınca yine göreve getirilen isim oldu. Bu sefer erkek takımına.

Cem Akdağ şanssız bir adamdır. Galatasaray'da uzun yıllar basketbol oynar. Çok da başarılı olur. Ama şampiyonluklara ambargo konulan 1980'lerin son yıllarında kadroda yoktur. Nereden mi biliyorum? Galatasaray resmi dergisi 2-3 aydır o yıllar anlatan müthiş bir yazı dizisi hazırlamış. Hatıralarına en çok başvurulan isim Cem Akdağ.

Bugün Cem Akdağ'ın görevine son verildi. Yerine Oktay Mahmudi getirildi. Phil Jackson bile gelse boşuna. Bu takım, bu kulüp eskiden böyle değildi. Başarılı olana saygı duyulurdu. Başarılı olan, kupalarla değerlendirilmezdi. Başarılı olan, daha sükseli isimlerin altında kalmazdı. İçime sinmiyor.

Oktay Mahmudi kaç para alıyor acaba? Cem Akdağ'dan ne kadar fazla? Mesele para değil, para sıkıntısı nedeniyle mesela Evren Büker'i elinde tutamamak.

Olmuyor. Ya ben artık çok fazla tepki gösteriyorum, abartıyorum ve soğumaya başlıyorum, ya da gerçekten bunlar yanlış hareketler. İşin acı tarafı, bu yazı 2-3 gün sonra nasıl blogda arka sayfalara düşecekse, bu hamle de unutulacak. Müşteriler her zaman hoşlarına gidecek yeni şeyler bulabilir. Öfkeli kalabalık dağılsın. 21.yüzyıl taraftarlığı ve kulüpleri böyle şeyleri unutmakta zorlanmaz.

2 yorum:

Can dedi ki...

bu yönetim bu kulübün başına daha çok çorap örer. hepimiz de sorumlusuyuz olan bitenlerin. şaşırmadım olana da zaten. yok artık Galatasaray geleneği diye bir şey maalesef; başkalarının bahsettiği duruş hikayesine döndü...

onur dedi ki...

aha bu yazı süper olmuş...