Sabah işe gitmek için kalkıyorum. Bütün sıkıntılarım ve problemlerim aklımda. Hava da kapalı, kasvetli. Bloga, veya sağa sola neler yazsam diye düşünüyorum. İçimdekiler, kafamdakileri dökeyim. Futbolla veya hayatla ilgili bir şeyler... Kafada bazı fikirler var, projeler var. Metrobüste, hayatında bir daha görmeyeceğin insanlarla aynı demire tutunurken, 1 ay sonrasını planlıyorsun. Geleceğini düşünüyorsun.
Geleceğini oluşturabilmek adına kazanmak zorunda olduğun parayı hak etmek için geldiğin iş yerinde, bilgisayarı açıyorsun, ve seninle hemen hemen aynı yaşta olan gencin ölüm haberini okuyorsun, yazıyorsun. Futbolcularla kendini özdeşleştiren, kıyaslayan ve çoğunu hala "kahraman, ikon, idol" gibi görebilen biriyim. Uzatmayalım; benimle aynı gün doğmuş, dün gece ölmüş. Aniden, birden bire. Aynı gün doğduysak aynı gün de ölebilirdik.
Bu yazıyı okuyanların bir kısmı, hayatlarının bir döneminde, bir gün sapasağlam veya ufak bir şikayet nedeniyle hastanaye gidecek ve orada çok ağır hasta olduğunu öğrenecek.
Bu yazıyı okuyanların bir kısmı, bir gün sabah evden çıkarken akşam evde ne yapacağını düşünecek ama akşam eve dönemeyecek.
Bu belki de tartışılmayacak tek gerçekken, bazı şeyleri uzun uzun tartışmak çok saçma. Evet bütün hayatımız boyunca, öleceğimiz günü düşünemeyiz. Geri kalan işler, muhabbetler, ıvırlar zıvırlar aslında işin uyuşturucu kısmı. Sırf o anı düşünmemek adına. Ama uyuşturucu keyif veren bir maddeyken, bizim (benim) bu tartışmalarımız, koşuşturmamız, hırpalamamız, ego kavgalarımız, hepsi sinir ve moral bozuyor.
Ediz Bahtiyaroğlu; aslında Boşnak, Edis Bahtijarevic, faşist dendi, şikeci oldu, trafik kazası yaptı, sakatlandı, gol attı, Galatasaray'a transferi yazıldı, Fenerbahçe'ye transferi yazıldı, Bosna milli takımını seçer gibi yaptı. 26 yaşında hayatı sona erdi. Herkesin farklı bir filmi var hepsi sona eriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder