Pazartesi, Mart 4

Denizden Gelen




Teknolojinin gelişmesi sadece bir konuda hoşuma gidiyor. Otobüsle şehirler arası yolculuk yaparken gece film izleme imkanı oluyor. Genelde kötü dublajlı yabancı filmler olsa da bazen, daha önce duymadığım ve izlemediğim Türk filmlerini yakalamak mümkün oluyor.

Fazla beğenilecek bir film olduğunu sanmıyorum Denizden Gelen'i. Türk insanını kasar. Göçmen, mülteci, kaçaklık.. Bunlar çoğu insanın problemi değil. Yaşayan daha iyi biliyor. Bu kadar dramatik olmasa da buna benzer hikayeleri olan insanların hayatlarında yer aldım. O yüzden de ilgi çekiyor ister istemez.

Filmin anlatmak istediği bir şey var. İyi anlatıyor mu, başarılı mı, sıkıyor mu hepsi tartışılır. Ama şu bir gerçek ki, bu kadar acı ve dramatik olan bir konuyu sulugözlülüğe dönüştürmeden anlatıyor. Takdir edilmesi gereken ilk özellik bu. Bir de bu kadar isimsiz bir filmin bu kadar iyi oyunculardan kurulmuş olması da diğer başarı. Sümer Tilmaç ve Ahu Türkpençe gibi popüler iki isim bir filmde rol alıyor ama o filmin adını pek duyamıyoruz. İlgin. Onur Saylak'ın ismini Sonbahar ile duydum, Sonbahar'ı da izlemedim ama oradaki başarısını çok methettiler. Kuşçu abimiz

Nesli Çölgeçen, Türk sinemasında en iyi 10 film arasında sayılabilecek Züğürt Ağa'da da aynı tarzı sergilemeişti. Yavaş giden, az müzikli, dramatik ama karamsar olmayan bir film. 90 öncesi nesil bu filmi sevebilir ama 90 sonrasına çok durgun gelebilir.

Filmin kahramanı küçük bir çocuk. Çocukların böyle bir özelliği var. Hiç bir şey yapmadan, sadece varlıklarıyla seni hayata döndürüp kendini tanımanı, çevrendeki insanlarla ilişkilierini düzeltmeni sağlıyorlar. Bunu sadece varlıklarıyla gerçekleştiriyorlar. Daha fazla ayrıntıya girmek isterdim ama film izlemenizi tavsiye ederim.

Filmin Muğla'da (48) geçiyor olması da apayrı bir güzellik. Her ne kadar Muğla merkeze gitmeyeli 15 sene falan olsa da...




Hiç yorum yok: