Abdi İpekçi'ye deplasman takımı olarak gelmek garip. Aslında bundan birkaç sene öncesi için garip değildi. Her maç burada oynanırdı. Bir hafta deplasman olan salon, ertesi hafta bizim olurdu. Sonra ilk önce Beşiktaş kendi salonuna gitti. Akatlar zor deplasmandı, sert salondu. Ama oradan ayrılmayı uygun gördüler. Kendi tercihleri. Her ne kadar bizim takımın Akatlar karnesi oldukça iyi olsa da, ağzına kadar dolu olduğunda İpekçi'den daha ürktücü bir ortam oluşuyordu. Beşiktaş'ı Akatlar'dan çıkarıp, İpekçi olmasa da, binlerce taraftara açan hoca Ergin Ataman, zor maçlarından birine çıktı.
Hocam iyi ki Akatlar'dan uzaklaştırmış takımı, bu sayede o atmosferden çok kolay çıktık. Aslında son dakikalar biraz stresli geçti ama rakip hiç öne geçemedi.
Maçın önüne geçen olaylardan başlayalım. Taraftar tepkisini anlamayacak değilim. Bunlar beklenen şeylerdi. Para sallama olayını beklemiyordum gerçi. Ama çakmak atmak, kalem fırlatmak normaldi. Anormal olan hakemlerin bunlara hiç tepki vermemesiydi. Beşiktaşlı arkadaşlara kalsa, dünyanın en çok ezilen, en çok haksızlığa uğrayan tribün grubu olduklarını iddia edecektir, ama salonda olanlar bir Galatasaray - Fenerbahçe maçında olsaydı, hakemlerin de spor büronun da tepkisi daha farklı olurdu.
Bu atmosferden etkilenmeyen oyunculara tebrikler. Bu senenin en takım gibi takımını izledim. Saha içinde birbiriyle bu kadar konuştuklarını görmemiştim. Herkes birbirini uyarıyor, birşeyler anlatıyor. Bu tarz takımları seviyorum. Konsantrasyonu en üst seviyede tutmak için çok faydalı. Aynı zamanda takım ruhu, beraber hareket etme gibi hissiyatları da barındırıyor. Acaba bunun nedeni neydi? Hoca için anlamlı bir maçın oynanıyor olması mı, Hawkins'in gidişinden sonra eşit sorumluluk alma isteği mi, derbi mi, Avrupa'dan elenip sadece lige yoğunlaşmak mı, yoksa sadece bana mı öyle geldi? Bunun cevabını Karşıyaka maçını gözlemeleyerek alabiliriz.
Bu arada ilk önce cumartesi saat 17.00 olarak açıklanan Karşıyaka maçı, futbol nedeniyle 15.00'e alınmış. Büyük ihtimalle gidemeyeceğim ama daha çok taraftarın gidebilmesi adına iyi olmuş. Şu galibiyetin üzerine alınacak bir Karşıyaka galibiyeti ve öncesinde oynanacak Banvit-Karşıyaka, Banvit - Fenerbahçe maçları çok işimize yarayabilir.
Maça dönersek. Tabi ki maçın kader adamı Arroyo. Bu günler, bu dakikalar için aldık. İnanılmaz işler yaptı. Sanırım ilk defa takımın en özel oyuncusu olduğunu hissettirdi. Arroyo'dan aslında ilk istenen (en azından benim istediğim) o kritik anlardaki sayıları değil. Maçın geri kalan süresinde takımda ve tribünde oluşacak "Sakin olun Arroyo burada, o bir şey yapacaktır" rahatlığını ve güvenini yayabilmesi. Böyle adamlara Galatasaray takımı olarak çok alışık değiliz. Ne El Amin, ne Mrsiç, ne Solomon gördük daha önce. Arroyo bu açığı kapatacaktır. Ve bunun için belki de geldinden beri en önemli adımı attı.
Cenk'i de beğendim. Sorumluluk almaya çabalaması alışık olmadığımız bir durumdu.
Maçın sonunun o raddeye nasıl geldiğini hala çözemedim. Tutku'nun inanılmaz bir çabası vardı, bizim takım da rehavete girdi herhalde. Oysa iyi bir 3.periyot oynayınca rahatlamıştım. Geçtiğimiz yıllardan kalan alışkanlık işte. Bir daha böyle olmasın. Hunharca yenmek güzel oluyordu.
Beşiktaş taraftarının o kadar umutlanıp maç sonunda kendi arasında bile kavga edecek duruma gelişini saha içinden izlemek güzel oldu. Basketbol maçına bile getirdikleri Real Madrid bayrağı da galibiyeti daha keyifli hale getirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder