Soğuk bir havada yatağımdan kalkıyorum sabahın köründe. Karnım aç, param yok. Bir şey alıp yemem mümkün değil. Zaten yol param bile yok. Yürüyorum. Akbil basarak 20 dakikada gideceğim yolu 50 dakikada gidiyorum. Üşüyorum.. Yolda düşünüyorum. Bu cefayı niye çekiyorum? Veya bunları çekmeyi hak edecek ne yaptım?
Ofise geliyorum. Facebook'u açıyorum. Yiğit kardeşim bu aralar ihmal ettiği "günün bestesini" yollamış. Vamos Bien'in bestesi. Daha önce de defalarca dinlemiştim, çok da beğenmiştim. Ama o an bambaşka oldu. İlaç gibi geldi.
Zaten bir kere sadece Fenerbahçe bestesi olarak göremeyeceğiniz türden bir beste. Takım tutan, tribünde olan, deplasmana giden her adamın ortak bestesi. Rengi olmayan bir tezahürat. Aynı şeyleri yaşayan adamların aynı duyguları hissedeceği bir tezahürat.
Bunun yanında sadece futbol içerikli de düşünemiyorsun, o soğuk şubat günü bende olduğu gibi. Bir şeyler için mücadele etmenin, cefa çekmenin, sıkıntı yaşamanın, emek vermenin az da olsa güzelliğini yakalıyorsun. Bütün takımları yakalayabildiği gibi hayata dair de ince göndermeler bulabiliyorsun.
Bugün hava güneşli. Karnım tok. Biliyorum ki yine bir zaman sonra sefaleti göreceğim, sıkıntılar olacak. Bundan kaçamayacağımı seneler önce öğrenmiştim. Ama işte o anlarda; birlik olmanın ve aslında sıkıntılardan sonra gelen güzel günlerin daha anlamlı olduğunu bilerek hareket edeceğim.
Ve buradan futbola dönersek. Bugün yenilsen de, şampiyonluğu da kaybetsen; sevgini haykırmak, yaşamak hiç bir zaman engellenemeyecek ve o güzelliği bütün kötü sonuçlara rağmen hissetmeye devam edeceğim.
Böyle tezahüratlar olsun, hakkını her zaman veririz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder