Cumartesi, Mart 16

En Kötüsü Oldu




Herkesin çeyrek finalde görmek istediği bir takım vardı. Kimi Malaga dedi, kimi Juventus. Bayern'e bile sempatiyle bakan vardı ama Real ile Barcelona kimsenin istediği takımlar değildi.

Son yıllardaki futbol devrimi Barcelona'yı dünyanın en iyi, en kusursuz işleyen takımı haline getirdi. Doğrudur, olabilir. Sırf bu yüzden Barcelona, rakiplerinin gözünde en çok korkulan takım haline getirmiş olabilir. Tabi bu korkuya katkı yapan bir Messi gerçeği var. Yine de takımın her dişlisinin takır takır işlemesi, rakip olma ihtimalinde bile insanı çekincelere sevk ediyor. Son turda, Milan karşısında 2-0'ın rövanşını 4-0 ile almak önemli bir iş ama onlar bunu oldukça kolay hale getiriyorlar.

Aslında Barcelona ile Real Madrid arasında çok büyük fark yok. İkisi de muhteşem futbolculardan kurulu muhteşem ekipler. Bu turnuvanın favorisi olan, hatta UEFA'nın da finalde görmek istediği iki takım. Sonuç olarak; şu gelseydi daha iyiydi demek biraz saçma oluyor. Ama aklımızdan geçeni yazalım, hem de kendi çapımızda bir kura analizi olsun. Neden Real Madrid, 7 takım arasında en istemediğim takımdı?

Birincisi; çalkantılı bir sezon geçiren Real Madrid için bu sezonu kurtarmak için tek bir hedef var, Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak. Barcelona ise öyle değil. Lige, ne kadar kolaylamış olsa da, devam ediyor. Artı olarak Barcelona'nın CL'de herhangi bir açlığı yok. Real Madrid 2002'den beri bu kupayı kazanamadığı gibi, bu dönemde ezeli rakibinin 3 kez kupayı kazandığını gördü. Mourinho, büyük ihtimalle sezon sonunda takımda olmayacak ve Porto'da, Inter'de yaptığı gibi, kupayı kazanıp takımdan ayrılmak istemesi daha mantıklı. Sonuç olarak Real bu kupayı Barcelona'dan daha çok istiyor.

İkinci neden olarak saha içine dönelim. Real ve Barcelona'nın futbol özelliklerini düşünelim. Real hızlı futbolu benimseyen ve sahaya fiziğini, gücünü koyan bir takım. Kontra atak takımı demek haksızlık olur ama defansı sağlam tutup, 2-3 pasla kısa sürede golü atmak isteyen bir takım. Barcelona ise artık ezberlediğiniz gibi. İnanılmaz paslaşmalar, top kaybı yaşadığı zaman inanılmaz bir pres ama zayıf karnı olarak gösterilebilecek  bir savunma hattı.

İki takımı da yenmek çok zor. Ama Barcelona'yı durdurmak (Messi'yi bir kenara koyarasak) daha kolay. Galatasaray gibi iyi oyunculardan kurulu ama oturmuş bir sistemi olmayan; potansiyeli olsa da bunun en uç noktasını belli edemeyen bir takımsanız; yani sürpriz yapmak için birden çok etkenin bir araya gelmesi gerekiyorsa, size en uygun rakip Barcelona'dır.

2 hafta 3 hafta çok iyi çalışıp, çok fazla çalışıp, gece gündüz çalışıp, Barcelona'yı yenebilme ihtimalinizi yüzde 3-5 oranda arttırabilirsiniz.Ortaya biraz yürek katarak, pas kanallarını kapatıp, iyi bir savunma yapıp, ve kontralara çıkıp gol atmayı denemek mümkün. Böyle yazınca kolay geliyor tabi ama o kadar kolay olmadığını bildiğimizi yine söyleyelim.

 Ama Real Madrid'i yenmek için aslında sezon başından beri çalışmanız lazım. Şöyle diyelim; topla oynayan takımı durdurmak için birçok plan ve strateji geliştirebilirsiniz. Topa sahip olarak, topu onlara vererek ama kale önünde açık vermeyerek, hızlı çıkarak vs...

Ama güçlü ve hızlı takımı durdurmak için onlarla aşık atabilecek oyunculara sahip olmanız lazım. Drogba ve Sneijder transferleri bu anlamda önem kazanacak. Belki Burak da, Melo da eşleşmede denge sağlamaya çaışacak isimler olacak ama takımın gerisini  bu özelliklerle tanımlandıramıyoruz. Japon Uchida karşısında bile dağılan, standart Alman takımının karşısında 50. dakikadan sonlar ipleri veren bir takımın Real karşısında tutunması oldukça zor olacak. Barcelona daha keyifli bir eşleşme olabilirdi sanki.

Real Madrid'in fiziğine ve  kuvvetine bu kadar vurgu yaptıktan sonra aslında en çekindiğim adamın takımın orataya en az fizik güç koyan  ama tertemiz bir yetenek ve zekaya sahip olan Mesut olduğunu eklemem lazım. Ronaldo'dan daha çok fark yaratacaktır. Özelliği hız olan bir takımın, hızlı düşünen ve topu hızlandıran elemanı Mesut... Gerçi yine saçmalamaya başladık, Real'i analiz ediyoruz. İniltere Ligi'nde fark yaratan Xabi Alonso'nun bile nispeten geri planda kaldığı bir takımdan..

Saha içi analizini, çok şık şekilde yapacak arkadaşlara bırakalım. Real ve Barcelona'yı istememe nedenlerimden birine daha gelelim. Galatasaray uzun bir aradan sonra döndüğü Şampiyonlar Ligi'ne tutuk başlasa da devamında başarılı sonuçlar aldı ve ihtiyacı olan özgüveni beklenenden daha kolay kazandı. Tarihin en iyi kadrosu bile bu özgüveni 3.senesinde, hatta 93'ten başlarsak 6-7 sene içince kazanabilmişti. 

Bunda Terim'in payı çok büyük. Güzel bir histi. Bu kura çekiminden önce de aynı duygu vardı. Uzun bir ara yaşamış, duraklama ve hatta gerileme yaşamış bir camia, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali için çekilen kura öncesi; İtalya Ligi lideri, Almanya Ligi lideri ve Fransa Ligi liderinden korkmuyordu. Muhakkak zor olduğunu biliyor ama elemenin ihtimaller dahilinde olduğunu yüksek sesle söyleyebiliyordu. Önümüzdeki senelerde burada olmaya devam etmek isteyen bir kitle için önemli bir artıydı. Fakat Real ve Barcelona, ve o takımlardan alınabilecek olası farklı yenilgiler bu havayı biraz sarsabilir. Bu açıdan  da hoş bir eşleşme değil. Çeyrek finalde devlere meydan okuma hakkı şimdilik rafa kalktı. Biraz daha lafımızı bilerek konuşmak zorunda kalıyoruz.

Bu maç belki de bu kadronun 93'teki United maçı olacak. Çok büyük beklentiler olmayacak ama kafa tutma ve meydan okuma kısmı belki de maç içinde, hatta skorda farklı yenikken bile ortaya çıkabilir. Zaten Galatasaraylı'nın veya benim bu turdan isteğim rakip kim olursa olsun kazanmaktan öte, buralara" geliyoruz" mesajını verebilmekti.

Ama yine de bir futbolsever olararak bakarsak güzel oldu. Şu dakikadan sonra zaten takım seçecek durumda değiliz. Güzel oldu, çeyrek final oldu. İki maç daha oynarız. Belki bu sefer Seyrantepe'nin çimleri bizim işmize yarar, her şey değişir belki...



Hiç yorum yok: