Pazartesi, Ocak 26

Das Boot



Bugüne kadar İkinci Dünya Savaşı ile ilgili izlediğim filmlerde genel bir özellik vardır. Pianist'teki Alman subayı veya Oscar Schindler gibi bireysel örnekleri saymazsak Naziler her daim kötüdür. Bu da zaten çok büyük bir yanılgı değil. Fakat yine de insan oturduğu yerde taraf tutmaya meyilli olduğu için, bu tarz filmlerde  de tarafını çok net bir biçimde şekillendirmiştir.

Das Boot, bu alışkanlığın dışına çıkıyor ve savaşı Alman askerlerinin gözünden görmemize neden oluyor. Bir denizaltında, karanlıkta ve sular altında yaşanan bir hikayede izleyici de kendini onların bulunduğu yere ait hissediyor. Bir anda kendisini o askerlerle empati kurarken buluyor. Zaten bir propoganda filmi değil. Anafikir özellikle askerlerin, subayların gemisine çıkıp o zengin sofrayı gördüklerinde önümüze seriliyor.

Son 45 dakikasını neredeyse ayakta izledim. Ekrana yapıştım. Her filmde bu duygu, bu heyecan oluşmaz. Filmin sonunda, Alman gençlerinin de bir hiç uğruna öldüğünü idrak ediyoruz. Empati kurarken ıskaladığımız bazı durumlar mevcut. Yine de antimiltarist bir filmdir. Bu mesajı vermek için bazı gerçeklerden sapılmış ama olsun. Mesela 1941 yılında Almanlar bu kadar güç kaybetmiş durumda değildi ve ABD henüz savaşa girmemişti. Fakat bütün bunlar, gerçek bir hikayeden uyarlanan filmin verdiği mesajı hafifletemez.

Bu aydınlanmanın dışında, müthiş bir film var. 3 saatten fazla sürüyor ama bir an olsun heyecan azalmıyor. Üstelik çok fazla aksiyon da yok. İnsan psikolojisi, ölüm korkusu, insani duygular başrolde. Bir dünya savaşının ortasında, okyanusun altında ve denizaltının içinde olmak yeteri kadar geriyor. Müzikler de bu duruma çok fazla yardımcı oluyor.

Efsane sahneleri vardır. Cebelitarık'ı geçişleri (geçemeyişleri) esnasında kaptanın yukarıdan "schneller schneller" diye bağırması, sabah gün ağırken Cebelitarık'tan kaçmaları, vurdukları şilepten çıkan alevleri izlemeleri ve daha sonra ölen askerleri görmeleri, denizaltında geçen günlerden sonra Alman subaylarının dolu yemek masalarına konuk olmaları, bütün o sesler, sesler ve sesler...

Filmde bir de bir Schalke maçından bahsederler. Schalke rakibine 5-0 yenilir ve Almanya Kupası'na finale çıkma şansını kaybeder. Biraz araştırdım, böyle bir maç bulamadım. Olsun. Bir filmde daha futbol göndermesi bulduk.

 Geç izlediğim, hatta adını duymadığım bir filmi izlemenin mutluluğunu yaşadım. Bu kış kendimi sinemaya verdim. Passolig sağolsun, eksik kalan bir çok şeyi yapmaya fırsat buluyorum.


1 yorum:

Hayal Kahvem dedi ki...

Hımm! Filmi çok merak ettim. Hemen izini süreceğim:)