"X takım kesinlikle bir 6 numara transfer etmeli."
"Y oyuncu 8 numara oynayabiliyor ama aslında iyi bir 6 numara."
Yukarıda, son yılların transfer dönemlerinde sıklıkla kullanılan cümlelerinden ikisi yer alıyor. "6 numara" ve "8 numara" futbol jargonunda vazgeçilmez kavramlar olarak gündelik konuşmamızda yer etti. Ve aslında bu çok kısa bir sürede oldu. Zira 2010'ların başına kadar en azından Türkiye'de yaygın bir kullanım değildi. Peki niye bir anda bu kadar revaçta oldu?
Bu sorunun cevabına geleceğiz. Fakat önce bu kavramların ne ifade ettiğine bakalım.
Aslında herkesin kafasındaki tanım belli. Merkez orta sahada savunma özellikleri baskın olan ve daha çok savunmanın önünde yer alan oyuncuya 6 numara deniyor. Bu oyuncular, rakibi karşılar, gerekirse baskı yapar, hatta baskı tercihiyle savunmanın yerleşimini bile belirler, top keser, top kazanır, gerektiğinde stoperlerin arasına bile girer. Bunun karşılığı olarak da topla yartıcı ilişki kurması beklenmez. Kazandığı topu 8 numaraya aktarması yeterlidir.
Öyleyse 8 numara nedir? Onlar biraz daha önde yer alır. Topu ofansif alana katmakla görevlidir. Yani ayağının düzgün olması önemlidir. Skor katkısı da yapıyorsa tadından yenmez. Savunma görevlerinden kaçmamalı ama rakibe yoğun bir baskı yapmazsa da kimse onu eleştirmez.
Tabi takımların oyun stratejileri de bunda önemli. Yarı sahada bekleyen bir takımın 8 numarası, önde oynayan bir takımın 8 numarasından daha fazla baskı uygulayabilir. Veya 6 numaralar da takımdan takıma değişebilir.
Fakat genel olarak ayrımı böyle yapabilirdik. En azından 2010'ların başına kadar...
Türkiye futbolu (ve hatta Türkiye'nin akademiden başlayarak tüm alanları) birçok kavramı, Batı'dan ödünç aldığı için hep Batı'nın gerisinden geldi. Önce kavramları ithal etti, sonra o kavramların değer kazanması için şablonlar üretti. Bu aşamalar tamamlandığında, Batı başka modellere geçmişti bile. Ve geçtiği modellerden yeni kavramlar üretiyordu. Yani hem zaman olarak geride kaldık hem de kendi modelimizi üretmek yerine (Batı'nın tam tersi) kavramlar için modeller inşa ettik.
Diğer alanlarda olduğu gibi Türkiye futbolu da modern oyunu, geçmişin kavramlarıyla açıklamaya ve oynamaya çalışıyor.
6 ve 8 numara denilen oyuncu tiplerinin varlığı sırasında bırakın kalecileri, stoperler bile oyun kurmakta zorlanırdı. Hatta oyun kurmaları düşünülmezdi bile. Onlardan bu tip görevler beklenmezdi. Hatta bahsettiğimiz gibi 6 numaraların bile, bu işi asgari düzeyde yapması yeterli olurdu.
Fakat futbol değişti. Daha da önemlisi futbolcular değişti. O yüzden şimdi biraz eskiye gidelim.
Bundan yıllar yıllar önce olay daha farklıydı Futbol daha farklıydı, dünya daha farklıydı, insan daha farklıydı. Ne kadar önce olduğuna siz karar verin. İsterseniz futbolun ilk yıllarından yüzyılın başlarından alalım, isterseniz 1980'lere gelelim. Aradaki 100 yılda çok büyük bir değişim olmadı. En azından sonraki 40 yıldaki ilerlemenin yanında çok yavaş kaldı. Haliyle o dönemin alışkanlıkları ve söylemleri zihinlerde yer etti. Hatta ezberlere dönüştü.
Eskiden çok az genç, futbolcu olmak isterdi. Futbol kazançlı bir meslek olarak görülmezdi. Aileler zaten kesinlikle karşı çıkardı. Futbolcu olmak isteyenin de işi zordu, zira hem alınan eğitimler yetersiz (emekleyen altyapı sistemleri) kalırdı, hem de herhangi bir sakatlıktan sonra geri dönmek kolay değildi. Yani yari yolda elenmek olağandı. Bu da en üst seviyeye az sayıda oyuncunun çıkmasına neden oluyordu. En azından şimdiki kadar bereketli değildi. Hatta ülke ve kulüp sayısının az olmasından bile bahsedebiliriz. Eskiden Sovyet Ligi'nde 16-18 takım varken; şimdi Rusya, Ukrayna, Letonya, Litvanya, Belarus vb ülkelerin en üst liglerinde onlarca takım ve oyuncu var Yugoslavya'nın en üst liginde kaç takım vardı, şimdi Hırvatistan'ın, Sırbistan'ın Bosna'nın, Karadağ'ın en üst liginde kaç takım var?
Bunlar önemli gelişmeler. Zira az sayıdaki oyuncudan seçme yaparken bazı eksikleri göze almanız gerekir.
Eski dönem futbolcuların değişik değişik özellikleri olurdu. Bazı zaafları da olabilirdi ve bunlar hoş görülebilirdi. Aslında futboldaki taktikleri ve mevkileri belirleyen de biraz bu zorunluluktu.
Bir takımın alt yaş seçmesine başvuran çocukları düşünelim. Bundan 40 sene önce uzun boylu, güçlü ama topa vurma konusunda yetersiz (halk tabiriyle kazma) bir çocuğun seçilmesi mümkündü. Çünkü onu rahatlıkla stoper yapabilirdiniz. Eğer o çocuk aynı vücut ölçülerinin yanına bir de topa iyi vurabiliyorsa tabi ki yine seçilirdi. Ama bu sefer forvet olarak... Hem güçlü, hem gol atıyor. Zaten az sayıda çocuk sporcu olmak istediği için, o nadirlerin arasındaki nadir yetenek bulunmaz bir Hint kumaşına dönüşecekti. Kimse onu kaçırmak istemezdi.
Futbolun o dönemdeki güzelliği belki de buydu. Eğer bazı özellikleriniz yetersizse bile sahada yer bulmanız mümkündü. Defansın önündeki bir orta saha oyuncusu da olabilirdiniz. Eğer çok kabiliyetli bir çocuksanız 10 numara olursunuz ve fiziksel yetersizlikleriniz görmezden gelinirdi. Zaten o yeteneği rakip kaleden uzak tutmak da intihar olurdu. Sadece hızlı olmanız bile kanat oyuncusu olmanıza, en azından beke geçmenize yeterli olurdu.
Fakat son 30 yılda futbol çok hızlı değişti. Tempo arttı; burası ayrı bir olay. Fakat esas olarak oyuna katılım çok arttı. Katılan gençler de genel olarak yoğun, modern ve sağlıklı eğitimler aldı. Bunun karşılığı olarak da artık sahada talep edilen kusursuz futbolcular topluluğudur. Herhangi bir zaaf, daha en başında yola çıkarken elenmenize neden olabilir. Kusurlarla devam ederseniz seviyeniz altlarda kalacaktır. Eskiden Süper Lig'de forvet olmanıza yetecek özellikler, artık sizi 1.Lig'de zor barındırır. Rekabet arttı. Oyuncular ihaleye katılıyor sanki:
"Ben iyi stoperim, rakip beni geçemez"
"Ben daha iyiyim, rakip beni geçemez, hem de gider gol atarım"
"Ben bunları çok iyi yapıyorum ama gerekirse bekte bile oynarım"
"Ben savunmanın her yerinde oynarım, gider gol atarım, topu da oyuna iyi sokarım"
Haliyle birbirinden 'kusursuz' futbolculardan kurulu bir oyuncu grubuna sahip olan teknik direktörlerin, oyuncularından beklentileri ve vereceği görevler de değişecekti.
Luis Aragones, zamanında (2008) Alex'i orta sahanın merkezinde oynatmak istediğinde herkes şaşırmıştı. Bunu daha erken dönemde (2002) Fatih Terim de Felipe üzerinde denemişti. Terim'in bu konuyla bir açıklamasını hatırlamıyorum ama Aragones bu kararını açıklamıştı. Ona göre Alex gibi pas yeteneği yüksek bir oyuncu, sahada en fazla üçgenin kurulduğu orta sahada daha verimli olup oyunu daha akışkan hale getirebilirdi. Eskiden orada teknik seviyesi biraz daha düşük oyuncular kullanılabilirdi. Fakat bu istek değil, biraz zorunluluktu. Çünkü teknik seviyesi yüksek oyuncu azdı ve o kaleye yakın olmalıydı. Fakat eğer artık herkes yeteri kadar topa vurmayı biliyorsa, topa vurmayı en iyi bilen oyuncu, topla en çok buluşacağı yerde oynamalıydı.
Yetenekli oyuncuya bayılan Türkiye için Alex gibi bir kabiliyetin rakip kaleden uzak durması anlaşılır değildi. Belki Alex için de değildi. Zaten kafanızdaki planları uygulamak için önce oyuncuları ikna etmeniz gerekiyor ki teknik direktörlüğün en önemli kısmı da burası olabilir. Aragones'in teoride haklı olduğu zaman içinde kendini gösterdi ama Alex'i ve camiayı o role ikna edemediği için pratiği başarısız oldu.
Peki tüm bunların 6 ve 8 numaralar ile alakası ne?
Aynı dönemde neredeyse 10 numara yeteneğine sahip olan Andrea Pirlo, oyunu kurmaya çok daha geriden başlıyordu. 10 numara gibi gözüken Kaka ise, o takımın ikinci forveti gibi bir bitiriciliğe sahipti. Bir zamanların en skorer oyuncusu olan 10 numaralar, zamanla ya direkt sonuç odaklı oldular ya da amerikan futbolundaki quarterback'ler gibi, geriden oyun kurmaya başladılar. 10 numaraların bir kısmı bu kadar geriye doğru giderken ve adları da artık 10 numara değilken 6 ve 8 numaralar ne olacaktı?
Tabi ki 6 ve 8 olmayacaklardı! Bir orta saha oyuncusu sahada kalmak istiyorsa hem Pirlo kadar olmasa da belli seviye bir top kabiliyetine hem de defansif görevleri uygulamada kararlığa sahip olmalı. Yani bir orta saha oyuncusu hem savunmadan top çıkarmalı, hem ofansa yardım etmeli. Hem oyun kurmalı hem de savunmada rakibi karşılayan oyuncu olmalı.
Tabi ki orta saha büyük bir alan olduğu için bu görevlerin hepsine aynı anda soyunamazsınız. Bunun için zaten merkez orta sahada birden fazla oyuncu bulunur. Oyuncular görevleri paylaşabilir. Görevler maç içinde de değişebilir, sezon içinde de. Ya da sistem tıkır tıkır işliyorsa (sakatlık-cezalı da olmuyorsa) sezon boyunca hiç değişmeyebilir de. Fakat o bölgenin oyuncuları verilecek her göreve hazır olmalı. Hatta saha içinde de diğerinden azade olmamalı...
O yüzden tanımı doğru yapmaz lazım. Orta saha oyuncuları "6 numara" veya "8 numara" olarak ayrılmamalı. Eğer ayrılıyorsa; yani bir orta saha oyuncusundan mesela 'iyi bir 6 numara ama 8 numara oynamaz" diyorsak, aslında o orta saha oyuncusu modern çağa göre iyi bir orta saha oyuncusu değildir. Tek yönlüdür ve çağa ayak uyduramamıştır.
Geçtiğimiz günlerde TRT Spor'a katılan Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın da benzer bir şeyden bahsetti. Yalçın'a göre zaten 6 numara gereksiz bir hal aldı. "Artık 6 numara istemiyoruz" derken biraz yumuşak kaldığını söylemek gerek. Artık istemiyor değil, onlar artık misyonlarını tamamladılar ve öldüler. Zira artık stoperler öne çıkıyor ve oyun kuruyor. Aradaki bürokrasi ortadan kalktı. Masalar arasında evrak taşıyan ofisboylar gibi duran 6-8 numaralar, artık yavaş yavaş siliniyor. Hatta modern futbolda silindi bile ama Türkiye'de kalıntıları devam ediyor.
Gerçi Yalçın'ın da atladığı bir nokta var. Kendisi her zaman önde oynamak isteyen bir takımın teknik direktörü olarak konuştu. Her takım, stoperlerini Beşiktaş gibi çıkarmak istemeyebilir, istemiyor da. Yani o bölgeyi dolduracak stoperler, her takımda olmayabilir. Haliyle bazı takımlarda 6 numara varlığını sürdürüyor.
Fakat yine de oyuncu olarak değil...
İşte esas mesele bu. 6 numara ve 8 numara, artık bir oyuncu profilini açıklamak için yetersiz kalsa da bir bölgeden bahsedilmek için kullanılabilir. Hatta bloklar arasındaki bağlantı noktaları olarak düşünülebilir. Orta sahanın ilk yarısı 6 numara, ikinci yarısı 8 numara bölgesi olarak olarak adlandırılabilir. Burada görev yapacak oyunculara, yerleri, bölgeleri, alanları bu rakamlar üzerinden açıklanabilir. Orta sahalar için bu ayrımın yanlış olduğunu düşünsek de savunma oyuncularına ve hücum oyuncularına yeni roller verirken anlatıya yardımcı olması için kullanılmaya devam edebilir. Ya da direkt savunmanın önü, forvetin arkası, sahanın ortası da denilebilir.
Mesela stoper orijinli bir oyuncuyu bir maçta savunmanın önüne koyduğunuzda ondan 6 numara olmasını bekleyebilirsiniz. Yani 6 numaralı bölgede oynamasını... Bir stoper olduğu için, yani merkez orta saha olmadığı için geçici pozisyonunda orta sahadaki tüm görevleri yapmak zorunda değildir. Fakat geçici olarak belli bölgelerde oynayabilmesi onu kariyerinde avantajlı bir noktaya taşır. Mesela Ryan Donk... Veya bek oyuncusu Lahm'ı da oraya yerleştirebilirsiniz. Lahm belki 8 numara için yeterli olmayabilir ama 6 numaralı bölgede iş görebilir. Bu arada dikkat edersek Lahm da o bölgede üstün pas yeteneğiyle var olabildi. Yani 6 numaranın aklımıza gelen ilk görevlerinden dolayı oraya yerleşmedi. Bu da futbolun değişimini gösteren detaylardan biri.
Benzer durum hücum oyuncuları için de geçerli. Mesela Raheem Sterling'i 8 numaraya koyabilirsiniz. Onu klasik anlamıyla bir 8 numara olarak tanımlamazsınız ama diğer hücum oyuncuları ile kıyaslandığında bir artısı daha olabilir. Diğer meslektaşlarına "Sen kanatta ve merkezde (santrfor) oynayabiliyorsun. Bunları ben de yapabiliyorum ama ayrıca hücumun arkasında da görev yapabilirim" diyebilir ve fiyatını arttırabilir.
Bu arada Sterling demişken, İngiliz futbolunda 6 numara olmadığını belirtelim. Zaten bu 6 numaranın Türkiye'ye nereden gediğinden de emin değilim. İngiltere'de forma numaralarının 1'den 11'e kadar sıralandığı yıllarda genelde stoperlerden biri 6 giyerdi. Defansif orta saha oyuncusu ise 4 numarayı alırdı. Ki halen milli takım düzeyinde bu geleneğin devam ettiğini görürüz. Steven Gerrard'dan Declan Rice'a kadar 4 numara giyen oyuncular ve Harry Maguire, John Terry, Bobby Moore gibi 6 numara giyen stoperler...
Bizde de ilginç bir şekilde 5 numaralar vardır. Tugay Kerimoğlu, Emre Belözoğlu gibi orta saha oyuncularının 5 numara giydiğini gördük. Hatta Fenerbahçe'de Tanju Çolak ile 10 numara savaşına giren Oğuz Çetin'in de sonraki tercihi 5 numara olmuştu. Liberoların da zamanla orta sahaya evrilirken 5 numarayı da beraberlerinde götürdüklerini hatırlıyoruz; Müjdat Yetkiner, Ogün Temizkanoğlu gibi..
Zaten Türkiye'de 6-8 numara kavramının cümle içinde sık kullanılması sanki son 4-5 seneye tekabül ediyor. Yani tam da bu ayrımın öldüğü yıllarda. Nedenini çok düşündüm. Sadece tek bir cevap bulabildim. Belhanda!
Belhanda'yı sevenler, onu sevmeyenleri bu argümanla korumuştu. "Nasıl 10 numara lan bu?" diyenlere "Oğum zaten 10 numara değil, aslında 8 numara" karşılığı verildi. Böyle diye diye de oyuncuların 6-8 diye ayrılması daha da belirginleşti. Gerçi bir de sanırım FM sevenler çok kullanıyor bunu. Herhalde oradan da kalmış olabilir.
Kısacası futbolda bana göre üç tane numara vardır. 1 numara değişmez, 9 numara ölmez, 10 numara ölse de unutulmaz... Gerisi detaydır...