Pazar, Aralık 18

Huzursuzluk


Zülfü Livaneli'nin müzisyenliğine daha aşinayım. Edebiyat kısmı ise aynı derecede değil. 2008 yılında askerdeyken okuduğum Mutluluk'u çok sevmiştim mesela. Aslında o günden ve o referanstan sonra daha çok okumam gerekirdi ama orada kaldı birlikteliğimiz!

14 sene bekledim. Livaneli'nin 2017 yılında yazdığı ve o dönemin gündeminden beslendiği romanı Huzursuzluk'un hiç farkında değildim. Tamam; ben de kitap kurdu veya her yeni çıkan kitabı merak eden bir okuyucu değildim ama en azından bu tip popüler yazarların çıkan kitaplarından bir şekilde haberdar olurdum. Üstelik Huzursuzluk oldukça geniş kitlelere ulaşmış, çok satmış... Benim radarıma girmemesine şaşırdım.

Livaneli gibi 70'li yaşlarında birinin zamanını ruhunu yakalamaya devam etmesine şapka çıkarıyorum. Ne yaşadığı ülkeden, ne beraber yaşadığı insanlardan uzak değil. Fildişi kulelerde değil, toplumun içinde. Belki de gerçek aydınlardan biri.

Huzursuzluk da bu anlamda doyurucu bir kitap. Ortadoğu'da yaşanan ve Amerika'ya kadar uzanan bir dramı merkezine alıyor. Hikayeyi anlatırken hem karakterlere hem mekana hem kültürlere uzanıyor. Hiçbirine uzak değil. Bize çok sayıda bilgi veriyor ama bu esnada öyküden de uzaklaşmıyor. Yani bilgi yağmuruna uğramadan bilgileniyoruz. Üstelik aynı anda hem kadim kültürlerden hem popüler kültürden bahsediyor, bir Ezidi kızını anlatırken şehirlilerin yaşantısından da bahsediyor.

Aslında Mutluluk'ta da bu durum vardı ve çok daha güçlüydü.

Bu arada karakterlerin de genç olduğunu ekleyelim. Yani 70 yaşındaki Livaneli, 30'larındaki insanları tahlil ederken zorlanmıyor. Bu bile toplumun herhangi bir kesiminden uzak kalmadığının kanıtı gibi...

Fakat diğer yandan kitabın ebedi açıdan çok kuvvetli olmadığını üzülerek belirtmem gerek. Livaneli'nin ülke standartlarında (hem de 2017 standartlarında) iyi bir roman kaleme aldığını kabul edebiliriz ama sanki eser biraz çalakalem yazılmış gibi geldi.

Hızlı hızlı geçilmiş, kafadan geçenler hemen yazıya aktarılmış. Akla bir konu gelmiş. Bu konu karakterler üzerinden detaylandırılmış ama yazıya geçerken çok fazla üzerine düşünülmemiş gibi. Hatta belki de yazarın, belirli kesimler, gruplar, karakterler üzerinde bazı fikirleri vardı. Bunları ifade etmek istiyordu. Bunun için bir roman kurguladı ve satır aralarına bu fikirleri döşedi. Yalnız o cümleler de biraz slogan tarzında kalmış gibiydi.

Belki de biz yanılıyoruzdur. Üstelik bu önemli bir eksi(k) mi onu da bilemiyorum. Sonuçta kitapta anlatılan dram bir şekilde içimize işliyor, kafamıza giriyor ve bizi de bir şekilde huzursuz etmeyi başarıyor.

Belki biz de Livaneli ile benzer fikirlere, 2010'larda Ortadoğu'da yaşanan cehennemde hangi tarafların acı çekip hangi tarafların acımasız olduğu konusunda aynı düşüncelere sahip olduğumuzdan bir bağ kurduk. Konuya daha ortadan veya daha bilgisiz bakan birini çok fazla etkilemeyebilir. Oysa esas mesele, benzer fikirlere sahip olanların yüreğine girmek değil, diğerlerini etkilemek olmalıydı.

Sonuç olarak; kötü bir roman değil. İyi de değil. Eminim ki Livaneli'nin daha iyi eserleri vardır. Bundan sonra arayı 14 sene uzatmamayı planlıyorum.


Hiç yorum yok: