Salı, Aralık 6

Romeo ve Juliet


 

Romeo ve Juliet... Klasiklerin klasiği...

Popüler kültüre, tarihe, insanlığa miras olarak kalan bu kadar köklü başka bir eserin olduğunu sanmıyorum. Ben mesela; eserin tamamını okumak için 36 sene bekledim (üstelik toplam 100 sayfa falan, bekletilecek kadar da kalın değil) ama beş yaşımdan bu yana adını duyuyorum. Konusunu biliyorum. Zaten okumayı geciktirmenin nedeni de biraz buydu; "Biliyoruz işte, niye okuyalım ki?" düşüncesi uzaklaştırdı...

Zaten edebiyata en uzak duran kişi bile, hayatında tek bir sayfa okumamış bir insan bile Romeo ve Juliet'i bilir. Üstelik sadece adını bilmekle kalmaz, iyi kötü konusuna da hakimdir. Ve en azından şunu der: "Bir aşk öyküsü herhalde, Romeo var gerçek bir aşık. Bir de onu çok seven Juliet..."

Biz de seneler sonra   "Bakalım neymiş bu aşk hikayesi?" diyerek okumaya karar verdik. Bizim yaşadıklarımızdan daha mı büyükmüş gençlerin aşkı? Bu düşman ailelerin kavgası neymiş? Romeo neler yapmış aşkına kavuşmak için, Juliet neler feda etmiş?

Öncelikle büyük yazar William Shakespeare'in kaleminin hakkını verelim. Güzel yazmış. Edebi yönü güçlü satırlar. Belki orijinalinden okuyunca daha vurucudur. İngiliz diline katkısı büyüktür. Bize belki biraz daha zayıf tonu geçmiş olabilir ama zaten bu yüzden kendisini eleştirecek değiliz.

Bizim için önemli olan hikayeydi. Asıl sorumuz yazarın kaleminin kuvveti değil, "Bu kuşaklar boyunca anlatılan, artık bir masala, efsaneye dönüşen konu neydi?" merakıydı...

Maalesef sorunun yanıtı, dev bir hayal kırklığı hediye etti bize. Efsane dedikleri aşk öyküsü bu muydu? Filmlere, dizilere, piyeslere, romanlara ilham kaynağı olan konu bu muydu? Hikayeyi çoğu insan bildiği için, yazının yoğun spoiler içermesinde sıkıntı olacağını sanmıyorum...

Büyük aşıklardan Romeo 17-18, Juliet 13 yaşlarındaymış. Daha çocuklar yani. Romeo biraz daha olgun çağda diyelim. Fakat Juliet'e kıyasla daha başka kafalarda. Juliet yine daha oturaklı, daha mantıklı. Romeo'ya gözkulak olsun diye bisikletini emanet etmezsin.

Zaten hikayenin başında başka bir kıza sevdalı. O kız, delikanlyı terk edince Romeo derbeder oluyor. Arkadaşları ve kuzenleri onu bir baloya götürüyorlar, sırf kafası dağılsın başka kızlar görsün diye. Romeo uzun süre "Beni aşkımın acısıyla bırakın, ben Rosalinda'ya sevdalıyım. Kimse onun gibi olamaz" falan diyerek direniyor. Fakat en sonunda direnci kırılıyor ve akıyor ortamlara.

Tam bizim zengin tayfanın, sevgilisinden ayrılan arkadaşını gece mekana götürmesi gibi olay. Romeo işte o baloda Juliet'i görüyor ilk kez. Tutuluyor anında. Bir anda unutuyor Rosalinda'yı. 13 yaşındaki saf Juliet'imiz de hoşlanıyor çocuktan. Fakat bir sorun var. Bunlar düşman ailelerin evlatları...

Burası da bizim bölgenin kan davaları gibi. Neden düşman olduklarını bilmiyoruz. Böyle gelmiş böyle gider... Fakat gençler de birbirini görmüş ve sevmiş. İşin içinden çıkılmıyor.

Derken tam da o zamanlarda, o balodan ve tanışmadan birkaç gün sonra, Romeo ve ailenin diğer genç delikanlıları, Juliet'in ailesinin delikanlıları ile yolda karşılaşıyorlar. Sokakta kavga ediyorlar. Her iki taraftan birer kişi ölüyor. Romeo sürgüne yollanıyor. Juliet hasretinden derbeder oluyor. Romeo aşksızlığa dayanamadığı için dönüş planları yapıyor...

Ve bunların hepsi en fazla bir hafta içinde oluyor. Eğer Shakespeare, 1500'lü yıllarda "Günümüzün üç günlük sevdaları"nı eleştirmek için oturduysa masasına, eyvallah. Fakat boomer abilerimiz ablalarımız da; 2000'lerin aşk maceralarını küçümseyip, "Eskiden aşklar böyle miydi azizim" demesin o zaman. Diyecekse de Romeo ve Juliet'i örnek göstermesin.

Yok eğer Shakespeare, tarihe geçecek bir aşk hikayesi anlatmayı düşündüyse (esasında bunu başardı), o zaman da itirazımız var. Hayır dostum; bu bir aşk hikayesi olamaz...

Popüler kültürde bazı türevleri var öykünün. Romeo ve Juliet ölmeselerdi ne olurdu, evlenselerdi, 2000'lerde yaşasalardı vs. şeklinde türetilmiş skeçler, oyunlar, öyküler üretildi. Sanırım üzerine pek düşünmemek gerek bunun için de.

Büyük ihtimalle Juliet, 14-15 yaşına geldiğinde Romeo'dan sıkılırdı. Bu melankolik ve aşk bombardımanı yapan adama muhtaç kalacak biri olmadığı için, varlıklı bir ailenin kızı olduğu için yoluna huzur içinde devam ederdi. Romeo da "Bu dertle nasıl yaşarım" dedikten üç gün sonra başka bir sevdaya tutulurdu.

Belki de Shakespeare bugünlerde yaşamalıydı. Zira hikayesi çok daha hızlı tutar, bir sene içinde popüler olur, dünyanın her diline çevrilir ve yayıncılar/yapımcılar devamını yazmasını isterdi. O da sanırım devamını böyle yazardı... Yani umarım...

Hiç yorum yok: