Perşembe, Aralık 22

Ziverbey Köşkü


 Ziverbey Köşkü, İlhan Selçuk'un bu kitabı ile meşhur oldu. Fakat yanlış köşk...

Aslında ufak bir yanılgı var. Kadıköy'de Ziverbey diye tabir edilen bölgede büyük bir köşk vardır. Şimdi orası site oldu. Çoğunluk o köşkü, kitapta bahsedilen köşk zanneder. Oysa orası Beyaz Köşk'tür.

Ziverbey Köşkü ise Erenköy tarafındadır. Daha doğrusu o taraftaydı. Artık yok. Tabi ki kentsel dönüşüme kurban gitti. İşin ilginç tarafı, Neuchatel Xamax maçında tribünde olduğunu iddia eden 20 milyon insan gibi yüzlerce insan da; bu kitap çıktıktan ve Selçuk anılarını anlattıktan sonra köşke dair hikayeler üretmişlerdir. Zamanında Ziverbey'deki köşkte acı acı bağrışlar duyduklarını söyleyen birçok insan vardır. Oysa kitapta bahsedilen yer orası değildir. Ne diyelim; belki de orası da bir işkence köşküydü.

Esas konumuza gelelim. 1970'lerde bir ay boyunca bu köşkte tutulan ve işkenceye maruz kalan isimlerden biri İlhan Selçuk'tur. Selçuk yıllar sonra bu kitabı yazar ve yayınlar. Açıkçası ben, işkencecilere duyulan öfke nedeniyle o bir ayın detaylarıyla anlatılacağı bir derleme bekliyordum.

Tabi ki anılar ve izlenimler mevcut. Oysa Selçuk, "Ben ne acılar gördüm" demiyor. Tam tersi büyük bir olgunlukla o bir ayı analiz ediyor. Esas olarak beni şaşırtan ve kitabın temelini oluşturan kısım ise Selçuk'un köşkte mahkemeye gönderilmeden önce tasarladığı müthiş plan.

Malum; işkenceye maruz alan insanlardan istenen ifadeler alınır ve işlem öyle tamamlanır. Yani ya o istenen cümleleri kullanacaksınızdır ya da işkence sürenizi uzatacaksınızdır.

Selçuk, ifadesini yazarken ve yazdırırken akrostiş sanatına başvuruyor ve işkence altında olduğunu hiçbir işkenceciye fark ettirmeden belgeliyor. Mahkemede de savunmasını buna göre yapıyor.

Kitabı yazma nedeni, ise yıllar sonra ortaya çıkıyor. Nazlı Ilıcak yönetimindeki Tercüman gazetesi, Selçuk'ın ifadesine ulaşıyor ve o ifadeyi 'itiraflar' adı altında yayınlıyor. Bunun üzerine Selçuk tüm olan biteni yazmaya karar veriyor. Belgelerle beraber...

Tabi ki işkenceye maruz kalmış birinin anılarını Hollywood gözüyle değerlendirmek ayıp kaçacaktır. Fakat bu yaratıcı fikrin verdiği ilhama şapka çıkarmak lazım. Gerçekten filmi çekilse heyecanla izlenecek bir öykü. Diğer bir açıdan romanı bile olabilirmiş. Bana ara ara Kelebek'i hatırlatmadı değil.

Kısacası, kolay okunan ama akılda detayları kalmayacak bir anı kitabı bekliyordum; daha fazlasını buldum...


2 yorum:

Adsız dedi ki...

"akrostiş" değil mi o? şüpheye düştüm bi an. "doğrusunu unuttum amk" tweeti geldi aklıma :)
https://img-s1.onedio.com/id-5bd973dc1e47697013280136/rev-0/w-620/f-jpg/s-ac854409f5f2e1eb3423c9455f60b7b2fe3be279.jpg

kutay dedi ki...

düzeltildi))