Cumartesi, Eylül 3

Yöneticilik

3 Temmuz'dan bu yana olan bitenle ilgili Fenerbahçeliler'i haklı olarak isyan ettirecek çok şey yaşandı. Şimdi masumiyet karinesinden girmek istemiyorum olaya, herkesin hukukçu, teknik direktör, FIFA gözlemcisi olduğu ülkede bunlardan bahsetmeyi gerçekten hiç istemiyorum. Ben herşeyi bilmiyorum çünkü. Ayrıca papazincayiri sağolsun, bu süreçte bizim hissiyatlarımıza ve kafamızdaki sorulara geniş yer ayırdı. Herkes üzgün, herkes kırgın, herkes biz ne olacağız diyor... Ama işin acıklı kısmı milyon euroluk şirketlere sahip Fenerbahçe yöneticileri de bunu diyor.
***
Aziz Yıldırım'ın tek adamlığı 1998'de olmadı. Kafasının uyuşmadığı her yöneticiyi kulüpten uzaklaştırdı bir şekilde, zamanla. Güçlüydü, haklıydı, hem en önemlisi Fenerbahçe'yi bizler kadar seviyordu. Bir karar almışsa başkan, doğruydu. Yönetim içerisindeki tasarrufları şahsen beni hiç rahatsız etmedi. Beni daha çok medya ile olan ilişkileri rakip takım taraftarlarının nefret paratoneri haline gelmemiz rahatsız etti bu süreçte ama bu başka bir yazının konusu olsun. Bugün Aziz Yıldırım'dan geriye kalan, ondan habersiz nefes bile almaya korkan, bu süreçte basireti bağlanan zenginler topluluğu oldu. Fenerbahçe'nin hakkını koruyamadılar. Medyada çıkan yalan bombardımanına karşı duramadılar, ama kriz yönetmek Fotomaç haberi yalanlamaya da benzemiyordu işte...
***
Genel kurulda ağlayan Abdullah Kiğılı ve Nihat Özdemir kimlere duygusal geldi bilmiyorum ancak benim sinirimi bozdular. Toplumda nüfuz sahibi, yöneticilik tecrübesi olan, güçlü olan insanlar oturmuş ağlıyorsa, birşeyler yapamıyorlarsa biz ne yapacaktık lan o zaman? Yada yapılacak hiçbirşey yok muydu? Bence vardı, çok şey vardı. Gözaltında hastanede iken gönderileceği adresin Metris yazıldığının iddia edildiği bir soruşturmada bile yapılacak çok şey vardı. Ancak yapılacak olanı yine Aziz Yıldırım yaptı, cumhurbaşkanına yazdığı mektupla soruşturmayı yürüten savcıyı sıkıştıran da yine o oldu. Akil hocayı okuldan uzaklaştıran paragöz müdüre karşı Hababam Sınıfı öğrencileri kadar olamadılar. "Bakana gidelim, başbakana çıkalım, cumhurbaşkanına yalvaralım" diyorlardı, ben de at izinin it izine karıştığı ortamda el etek öpelim demiyorum ama sesimiz çok daha gür çıkmalıydı. Hiçbirisini yapamadı Fenerbahçe yönetimi, ölüm sessizliğine büründü, ağladı, ve maalesef taraftarların büyük çoğunluğu da yönetimin basiretsizliği yüzünden hem 11 Temmuz'da, hem de 15 Ağustos'ta günü kurtarmaya yönelik federasyon açıklamalarına sevindiler. Halbuki ortadaki yalan deryasında kulüp ağır töhmet altındaydı ve sürecin hızlanmasına, olayların açıklığa kavuşturulmasına en çok katkıda bulunması gereken taraf Fenerbahçe yönetimi olmalıydı, olmadı. Soruşturmanın hızlı yürümesine yapılacak katkı şikenin kabulü olarak algılanır diye düşündüler. Bu linç ortamında haklı tarafları da vardı ama yine de bu çaresiz kalışı, ağlamaları kabullenmem mümkün değil.
***
Son sözüm Niang için. 2 yıl Kezman'ı, 2 yıl da Guiza'yı ile seyrederek saç döktük. Satılacağı haberleri dönüp duruyor. İnşallah gerçek olmaz. Ha desinler ki, krizdeyiz forvette Semih ve Berk Elitez oynayacak amenna. Ama Niang'ı satıp abuk subuk bir adam almasınlar bizi kanser etmeye. Vay efendim yaşı ileriymiş de seneye para kazanamazmışız da, 7-8 milyon euro iyi paraymış da falan filan... Herkes hukukçu, teknik direktör, FIFA gözlemcisi oldu dedik ya, Fenerbahçe taraftarı da muhasebeci olmuş. Fenerbahçe ne zaman oyuncu satışından para kazanmış ya da bunu hedeflemiş ki? Son üç günde tek ümidim, takımın daha fazla kan kaybetmeden lige başlaması.

Hiç yorum yok: