2011 bitiyor. Uzun seneler sonra istediğim gibi bir sene yaşadım diyebilirim. Daha iyi olabilirdi ama yaşadığım son 3 seneden sonra buna burun kıvıracak değilim.
Aslında sene sıkıntılı başladı. Uzun süre maddi sıkıntı çektim(k). Kader ortaklarımın hepsine selamlar.. Nisan ayında düzelir gibi oldu, bu sefer mayıs ayının yoğun iş temposu geldi. Kader ortaklarımın hepsine selamlar...
Hatırlamak istemediğimiz günler. Ama goygoyu bol. Bu esnada Galatasaray basketbol takımı finale yürüyor. Seneye anlam katan maçlar. 2 Ocak'ta Beşiktaş derbisiyle başlayan, haziranda Fenerbahçe serisiyle sona eren süreç.
Haziran ayı. Son 3-4 senenin en güzel 30 günü. Muhteşemdi herşey. Allah tekrarlarını yaşatsın. Üstüne Temmuz'da Bodrum'a ailemin yanına gidecektim. Daha da güzel olacaktı. Ama o yolculuk günü tatsız olay yaşandı.
Başından başlayalım. Otobüs biletimi Mecdiyeköy'den almıştım. Kadıköy'den servise binecektim. Servis saati 22.15'ti. O gün geldi. Mesaimi bitirip eve gidecektim. Bavul hazırlamam gerekiyordu. Ama babam bana son dakikada bir iş kitledi. Onu halletmem gerekiyordu. İş, beklenenden uzun sürdü. Ben yine de eve geldim. Saat 21.00 olmuştu.
1 saat 15 dakikada yetişirdim. Bu arada bilete, aldığım günden sonra bir kez bile bakmamıştım. Hafızama güveniyordum. Sevis 22.15'ti. O esnada babamla konuştum. Biletini, saatini kontrol et dedi. Böyle zamanlarda ebeveynlere diklenip, ben biliyom ya dersen kesin yanılırsın kuralından yola çıkarak bilete baktım. Babam haklıydı: Servis 21.15'ti. 15 dakikam vardı. Yetişemezdim. Allah'ın dağına (otogar) taksiyle gidecektim. Koydu.
Taksiyle gittim oraya. 25 lira verdim. Durduk yere. Otogara geldim. Bileti bir kez daha çıkardım. Ve bir kez daha koydu. Kadıköy'deki servis saati benim hafızamda olduğu gibi 22.15'miş. Ben bileti Mecdiyeköy'den aldığım için biletin üzerinde yazan saat oranın (Mecdiyeköy) servis saatiymiş. Yazıhanedeki adam, Kadıköy servisinin saatini biletin en gözükmeyecek yerine yazdığı için ben göremedim. Hafızama da güvenmediğim için (hayatımda ilk defa) boşu boşuna taksiye 25 lira verdik.
Senenin başında maddi sıkıntı yaşadığımı söylemiştim değil mi? İşte o yüzden bu 25 liranın durduk yere gitmesi beni iyice üzdü. Yol boyunca surat astım.
Eve geldim. Evde bir bayram havası. Ama benim suratım asık. Aklım 25 lirada. Üzülüyorum. Paraya değil, paranın boşa gitmesine. Tabi evdekilere çaktırmamaya da çalışıyorum. Onlar eşek değil, çakıyorlar. Ben de eşek değilim, ben de onların çaktığını çakıyorum. Onlar benim birşeylere canımın sıkkın olduğunu görüyor, anlam veremıyor, farklı senaryolar kuruyor kafalarında. Ben 25 liraya üzüldüm diyemiyorum, onların üzüldüğünü görüyorum, onları üzdüğüm için daha çok üzülüyorum. Bir anda olmadık şey oluyor. Durduk yere bir üzüntü kaplıyor. Eh tatil bu, kısa sürüyor. İstanbul'a dönüş vakti çabuk geliyor.
10 gün geçmiş. Bu sefer üzüntünün şekli değişiyor. Koca tatili boş yere üzülerek geçirdik üzntüsü. Senede 10 gün geliyoruz onu da bok ettik. Senede 10 gün yüzümü görüyorlar, onda da asık bir surat. Hem bir daha ne zaman geliriz belli değil (6 aydır babamın suratını görmüyorum).
İstanbul'a dönünce daha çok üzülmeye başladım. Bayramda giderim telafi ederim diye düşündüm. Bayram yalan oldu. İyice üzüldüm.
Ekim ortasında ( ki bu da Galatasaray'ın Eurolig maçlarının başlamasına denk geliyor) toparladım. Herşey geride kaldı ve yeniden haziran seviyesine çıktım. Kasım ve aralık (henüz bitmese de) güzel geçti. Sözün özü 2011 güzel geçti, güzel hatırlayacağım ama o 25 lirayı da unutmayacağım. Efsane yıllar arasına girmesini engelledi.
2011; güzelsin... Ve son kez yine yazayım: Amk 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder