Eğer finale çıkarsak ve finalde Banvit ile eşleşmezsek sezonun son İstanbul dışı maçıydı. Bursa'ya gitmeye hevesli değildim ama bu "son" bir vesile oldu. Gönülden geçen Aliağa veya Karşıyaka eşleşmesiydi ama kısmete Yeşil Bursa'nın Tofaş'ı çıktı.
2010 yılında Eskişehirspor maçı için Eskişehir'e giderken, henüz daha bizim semtten, Bostancı'dan trene binmemişken, onlarca Eskişehirspor taraftarına denk gelmiştim. Bu sefer onu da aştım. Galatasaray Basketbol Takımı bizle beraber aynı feribotla gelir mi diye düşünürken Ertuğrul Sağlam, Turgay Bahadır, Basser gibi Türkiye Kupası finalisti takımının emekçileri ile karşılaştık.
Bursa'ya gitmek çok kolaymış. İdobüs, hem hesaplı hem hızlı, hem sürekli var. Kabataş'tan Bursa'ya 2 saatte vardık. Olimpiyat Stadı'nda maça gitsek bu kadar kısa sürmez.
Bursa'da salon, stadın hemen yanında. Stad şehrin merkezinde. Rakip Tofaş olunca sıkıntı olmuyor, 3000 kişilik salonu yarısı Galatasaraylı, diğer yarısının yarısı da boştu. Ama sanırım Bursaspor maçına deplasmana girmek büyük sıkıntı olur.
Takımı salonda görünce irkildim. Çok garip bir sezon yaşıyoruz. CSKA, Olympiakos maçları, o atmosfer, o duygular nereden baksan 2-3 ay öncesi, ama şu antakıma çok yabancıyım. Futbola kısa sürede çok çabuk evrildik. Ender Arslan'ın bizde olduğunu unutacak kadar. Aslında bu açıdan bakarsak, bir günlüğüne şehir dışına çıkmak, İstanbul'dan kaçmak iyi oldu. Cumartesiyi, derbiyi, şampiyonluğu, futbolu unuttum. Stres, gerginlik kayboldu. Şüphesiz perşembe akşamı yine tavan yapacak bu duygular ama en azından 2 gün kazandım.
Biraz Tofaş'tan bashetmek lazım. Normal sezonda İpekçi'de oynanan maçtan sonra da aynı şeyleri düşünmüş ve yazmıştım. Sanıyorum Türkiye Basketbol Ligi'nin en sempatik takımı. Öyle bir havaları var ki, sanki amatör sporculardan kurulmuş, tesadüfen Galatasaray'a, Fenerbahçe'ye, Efes'e rakip olmuş, buna rağmen mücadeleleriyle herkesin beğenisini kazanmış ve daha da kazanacak bir takım. Cümlenin ikinci kısmı doğru zaten. Tofaş'ı sevmeyen yoktur. Ama nasıl oluyor da profesyonel bir takım bu kadar amatör bir ruh taşıyabiliyor. Sahaya çıkışları, benchte konuşmaları, tavırları, hareketleri, sevinçleri, üzüntüleri, 2.sınıf bir spor filminde herkesin hoşuna giden o "kolej takımı" havası ne ayak?
Buna rağmen oldukça akıllı oynayan bir takım Tofaş. Bu sene aldığı sonuçlar herkesin malumu. Lider bitirilen sezonda, 8.sıradan Tofaş'ı yakalamak kısmetsizlik. Aliağa'dan da, Karşıyaka'dan da daha iyi bir takım. Bu maçı kazanmak da bu yüzden önemliydi. Beşiktaş-Fenerbahçe serisinin son maça kalacağını tahmin ederek hem fazladan dinlenme imkanı yakalamak hem de seriyi uzatmayarak Tofaş gibi bir takımın olası yıpratmasından kurtulmak güzel oldu.
Fakat kazandık diye gerçekleri göz ardı etmeyelim. Takım iyi oynamadı. Bazı oyuncuların form düşüklüğü umarım yarı-finalde derbi konsantrasyonu sayesinde normal döner. Mesela Andriç, Savoviç fena seviyede. Furkan zaten sıkıntılı bir sezon geçiriyor (normal olarak), bir de düğer uzunlardan yardım gelmeyince çocuğun yükü artıyor. Gordon eski Gordon değil. Kenardan beklenen katkı gelmiyor. Maçların son topa kalması, rakip kim olursa olsun, alışkanlık haline gelmiş.
Zuza ve diğer yabancılar çok zorladı. Maç zora girdi. İtiraf etmek gerekir ki hakemler de biraz itekledi. Aslında şöyle diyelim, ivmeyi yakalayan takımı geri çektiler. O ivmeyi bizden daha çok defa yakalayan Tofaş'ı da daha çok çektiler. Tabi fark erirken mola almayan Nihat İziç de ekmeğe yağ sürdü.
Tutku Açık, hastalıktan döndükten sonra müthiş. Oynamadığı maçların ezikliğini hissediyor ve acısını çıkarıyor gibi. Maçı ve haliyle seriyi alan isim o oldu. Tofaş deplasmanının zor olduğunu biliyorduk, o yüzden çok da karamsar olmaya gerek yok. Fakat yarı finalde bir derbi bulacağız ve iki olası rakibimizin de kadrosu bizden daha iyi. Oyunu, akışı bir üst seviyeye çıkarmak lazım.
Galibiyetle dönmek güzel oldu. Bursa'yı da sevdik. Terminal ebesinin nikahında olmasa daha iyidi. Bu sene Sakarya ve Bandırma'ya gitmiştim, Bursa kıyas kabul etmeyecek bir yer.