Bir gün Twitter'dan eşe dosta izlenecek dizi tavsiyesi sordum. Göksel Kaptan başta olmak üzere en fazla Ezel öneren oldu. Ben de başladım. Bu kadar basitti her şey...
Ezel'i TV'den yayınlandığı zaman; benim o dönem çalıştığım iş nedeniyle izlemem, takip etmem mümkün olmuyordu. Pazartesi akşamları, yani Ezel'in yayınlandığı saatlerde çalışıyordum. Ezel'i devamlı takip edemezdim. Ben de çoğunluk gibi, bir diziyi yarım yamalak takip etmekten hoşlanmam. Ama sürekli bir övgü duyuyordum, bu da ilgimi çekiyordu. Neredeyse tanıdığım herkes izliyordu. En "Ben Türk dizisi izlemem" tarzı elit adam bile kısa sürede müptelası olmuştu. İşin ilginç kısmı, bu kadar çok izlenen bir dizi olmasına rağmen, bir türlü kulağıma spoiler gelmiyordu. Oysa normalde, hiç izlemediğin bir dizide bile olan biteni sağdan soldan öğrenebiliyorsun, bir şeyler duyuyorsun, bazı gelişmelerden (diziye giren-çıkan) haberin oluyor.
Bir ara bizim mahalledeki arkadaşları Ezel izlerken yakaladım. Ben de oturdum yanlarına. 13.bölümdü. Sarmıştı. Ama her hafta 90 dakika izleyecek vaktim yoktu, hele pazartesi günleri hiç izleyemezdim. Fakat kafamda bir yere de not ettim.
Dizi iki sezon yayınlandı ve kült oldu, Türk televizyon tarihinde ayrı bir sayfa açtı (açmış); ama bizim onu yakalamamız 2 sene sonrasını buldu. Geç olsun güç olmasın. 2013 yazını Ezel izleyerek geçirdim, seneler sonra da öyle hatırlayacağım. Tek üzüldüğüm taraf, keşke bu diziyi herkesle beraber aynı anda izleyebilseydim.
Alıntılar-Göndermeler
Diziyle ilgili ilk eleştiriler ve aslında birçok insanın da bağlanmasına yol açan özelliği, kitaplardan ve filmlerden esinlenmesiydi. İlk olarak dizinin konusunun Monte Kristo Kontu'ndan araklandığı veya esinlendiği tartışması çıktı Ama aslında anlaşılıyor ki, Monte Kristo Kontu tek değil. Sahnelerde gözüken kitaplar, kullanılan replikler, bölüm adları, şiirler... Durum böyle olunca araklanma iddiası geçersiz kalıyor. Bunlar aslında göndermeler... Ve diziyi güzel kılan durumlar...
Dizilerin, filmlerin böyle görevleri olduğunu düşünüyorum aslında. Sürekli bir gönderme yapma telaşında olmasınlar ama izleyenlerin hayatlarına yeni kapılar açmasını, ufuklar açmasını sağlasın. Ezel'in birçok insan üzerinde olumlu etkisi olduğuna inanıyorum. İnsanlar bu dizi sayesinde biraz da olsa kitaplara, klasiklere ilgi duymaya başladı. Biri de benim hatta. Filmde geçen kitapları toparlayıp okumak istiyorum. Bunun için de liste çıkarıyorum zaten. Keşke, diziyi izlerken kağıt kalem bulundursaydım da tek tek yazsaydım. Unuttuğum, atladığım olacaktır muhakkak, eklemeler yapılabilir.
Monte Kristo Kontu
Kumarbaz
Suç ve Ceza
Sefiller
İki Şehrin Hikayesi
Gazap Üzümleri
Kürk Mantolu Madonna
Fedailerin Kalesi Alamut
Edip Cansever
Ömer Hayyam
Oyuncular
Türk dizileri dünyaya yayılıyor dediklerinde ihtimal vermemiştim. Kim 90 dakika boyunca dizi izler ki? Hangi senaryo o kadar akıcı ki? Ezel bile ara sıra kilitleniyordu, temposu düşüyordu. Ama işte tam bu noktada oyuncuların karizması ve yeteneği ortaya çıkıyor. Türk dizilerinde başrol oynayan birçok oyuncu, çok üstün bir iş çıkarıyor aslında. Ama dizilerin hızlı tüketimi ve uzun süresi onların emeğinin gözardı edilmesine de neden oluyor. Evet iyi para kazanıyorlar, şöhretleri artıyor ama insanların gözünde "dizi oyuncusu" olarak kalıyorlar. Oysa Ezel gibi dizilerde bence adeta resital sunuyorlar.
Kenan Imırzalioğlu; bizim ergenliğimizin ilk rol modellerinden. O Deli Yürek'te
Yusuf Miroğlu'nu oynarken; biz ya okulda ceket giydik, ya atkı sardık, ya jöle sürdük ama illa ki bir şeyler yaptık. Yüzük takanlar bile vardı aramızda. O zamanlar yetersiz bir oyuncuydu ama sonuçta çok gençti. Sonra bazı işlere imza attı. Başka diziler, yeni filmler. Ben çoğunu izlemedim.
Kabadayı'da ise Şener Şen'den bile daha iyi olduğunu düşünmüştüm. Ezel, bu dönemde başlayan çıkışın en üst noktası oldu. Müthiş bir iki sezona imza atmış. Hiç hareket etmese, sadece dursa bile gözlerle bakışlarla üstün iş çıkarabiliyor... Mesela dizinin hemen başlarında
şurası çok önemliydi, devamını da çok iyi getirdi.
Tuncel Kurtiz için bir şey demeye gerek yok zaten. İnsanların onu bu diziyle tanıması bazılarını üzse de, hayatın normal akışına uygun olduğunu düşünüyorum. Ve aslında oyunculuğundan öte sesiyle çok büyük katkı sağladı. Sadece dıştan verdiği şiir okumaları değil, sahnelerinde de sesinin tonu etkileyiciydi. Toprağı bol olsun.
Cansu Dere,çoğunluk tarafından yeterli görülmese de, güzelliği ve Kenan İmırzalioğlu ile uyumu sayesinde bu rolün altından kalkabilecek tek kadındı belki de. Özellikle, Bahar'ın ölümünden sonra oynadığı iki bölüm (sanırım sezon finaliydi) muhteşemdi, kendini aştı.
Türk izleyicisi bir tarafta onu, karşısında da da Imirzalioğlu'nu görmekten hoşlandı. Çok fazla uydular. Doğru eşleşme başarının anahtarı oldu.
Yiğit Özşener'i eskiden sevmezdim. Son 3-4 senede ise hayranlık duymaya başladım. Dizinin en iyi performansı bence ondan. Şimdi bile oynadığı diğer dizilerde-filmlerde, çıksın
hadi be desin falan diye bekliyorum. En basit tepkisi bile marka oldu.
Yan rolleri canlandıranlar arasında; Sarp Akkaya, Barış Falay, Salih Kalyoncu, Rıza Kocaoğlu gibi isimler var. Büyük oyuncular. Ay Yapım, işi şansa bırakmamış. Ve asıl bombayı da ikinci sezon patlatıyor.
Haluk Bilginer'i dahil ediyor. Ufuk Bayraktar giriyor.
Aslında benim diziyi izleme sebeplerimden biridir Ufuk Bayraktar. Onun değişik bir havası var. İkinci sezona, TV'de yayınlanırken ara ara denk gelmeye başlamıştım ve orada geçmişe yönelik sahneler cezbetmişti. O sahnelerde Ufuk Bayraktar'ı görmek de beni heyecanlandırmıştı. Ama itiraf etmeliyim, diziyi izlediğimde beklediğimi bulamadım. Daha doğrusu benim için Ufuk Bayraktar diğer isimlerin arkasında kaldı.
Kıvanç Tatlıtuğ transferi de diziye çok şey kattı. Kiralık futbolcu gibi geldi. Üstelik tam da
Aşk-ı Memnu ile zirvedeyken.. En göz önünde olduğu dönemde. Kenan İmirzalioğlu ile
kavga ettiği veya karşılaştığı sahnelerin, Türk dizi tarihinde önemi çoktur herhalde. İki tane jön (veya adı her neyse) birbirleriyle kapışıyor, karşılaşıyor. Sırf o sahnelerde bile rating rekoru kırılmış olmalıydı. Düşünün, 1970'lerde bir filmde
Tarık Akan ile
Kadir İnanır düello yapıyor mesela. Filmin konusu bile önemli değil. Türk dizi tarihinin en
Heat anları...
Karakterler
Ömer ve Ezel: Ömer iyi hoş ama hiç yakınlık kuramayacağım bir karakter. Bir insan nasıl bu kadar iyi olabilir. O kadar iyi ki, kendisini yakanları, hayatını çalanları kimseye söylemiyor bile. Böyle bir insan olabilir mi? Oluyorsa da işte benim ilgimi çekmiyor. Adamın tek negatifliği biraz saf olması ve bu da onu sevmeyi zorlaştırıyor.
"Ömer'in zaafi sadakatiydi"
Rumble Fish'e benzemiyor mu aslında? Ama Rusty James daha sert adamdı...
Oysa Ezel öyle mi? Yaşadıkları yüzünden sert bir karaktere sahip. İntikamını almak için gelişen olaylar çevresindekilerin yara almasına hatta ölmesine neden oluyor; o bu duruma çok üzülüyor ama planı da kendisi de değişmiyor. Bu dünyadan beklentisi yok. Tek bir kötü huyu var, sonunu getiremiyor. Son darbeyi koyacakken acıyor. O da ona Ömer'den kalan yadigar işte. Ama olsun. İnat ediyor. Mücadele ediyor. Sıfırdan geliyor. Düşüyor, kalkıyor. Diyeceksin ki, bu aslında senin beğenmediğin Ömer... Dizi de bu işte zaten... Bu çelişkiler, karakterlerin gidip gelmesi... İyi tamamen iyi değil, kötü tamamen kötü değil.
Ramiz: Ramiz Dayı'nın neden bu kadar çok sevildiğini anlıyorum ama benim kilit karakterlerimden biri olmadı. Zekası ve ihtirası dikkat çekiciydi ama hep bir kapalı kutuydu. Aslında senaryoda çok iyi işlendiğini de düşünmüyorum. Ne zaman ki ikinci sezon başladı ve geçmişe dönüldü o zaman bazı şeyler ortaya çıktı. Yine de hem onun hem de Kenan Birkan'ın karakterleri bence nispeten sönük kaldı. Aslında bu çok da şaşılacak bir durum değil, önemli olan Ezel ve diğer üçlü... Bilgeliği ve gücü cezbedici ama sanki asıl görevi; Ezel zora düşünce ortaya çıkmakmış gibiydi. Belki Ramiz üzerine ayrı bir dizi olsa daha çok severdim ama burada sevemedim, nötr kaldım..
Eyşan: Allah düşmanıma vermesin. Bu kadar güzel biri düşmanıma yar olmasın. Ve bu kadar kötü bir karakter kimseyle olmasın. Ben dizi izleyen basit bir seyirciyim, arada ben bile kadına inanıyordum. Güzelliği çok başka ama onun şeytani özelliğini tetikleyen başka şeyler var. Cansu Dere'yi iyi oyuncu yapan da buydu. Dizinin underrated oyuncusu. Eyşan'ın sevilmesini de anlamadım. Kadın resmen acımasız...
Ali: Senaryonun bana kazığı. Bir adamın ustası abisi birine nasıl böyle sahtekarlık yapabilir? Sadece bir tekne hayali uğruna.. Uzun süre sevemedim, inanmadım. "Dayiii" derken bile sempatik değildi. Ne zaman, Zonguldak'a gitti, geçmişiyle yüzleşti adama hak verdim. Ama o kısımlar artık çok geç olmuştu benim için. Bir kere soğudum, kolay ısınmam mümkün olmadı.
Cengiz: Dizinin gerçek kahramanı. En tutarlı adamı. Elde etmek istediği tek bir şey var, onun için herkesi satabiliyor.
"Bana güvenmeyin ben satarım" diyor,
huyum bu diyor, ama insanlara defalarca güveniyor, en çok da Ömer. O yüzden tutarsız değil, belki de en dürüst karakterlerden biri aslında.
Eyşan'a sahip olmak için her şeyi yapıyor. Onun hayatındaki en güzel kumar. Onu elde etmek en güzel duygu. Eşkiya'daki
Berfo'nun metropoldeki varoş hali.
Tefo: İşte benim favori karakterim. Adam gibi adam. Öyle bir sadakati var ki, kime sadık kalacağını bile şaşırıyor bazen. Ama duruşu var. Yüksek karakter. Onda ölü bir adamın yüreği var. Müthiş adam. Hayatta böyle adamlar varsa, karşılaşmak isterim, yanımda olsunlar isterim. Sırtımız yere gelmez.
Kenan Birkan: "Bu hikayedeki asıl mağdur" Ama ruh hastası. Bir de, abi senin gibi adamın ne işi olur Eyşan'la. Böyle harcanacak adam değildin. Aslında üzdün. İki kadın uğruna ne acılar çektin. Aileni, zenginliğini, saygınlığını, en sonunda canını kaybettin. Yazık.
Temmuz: Başımdan geçen garip bir olayı anlatayım. Bir gün yine diziden ufak ufak sahneler izledim. Sonra evden çıkıp Taksim'e gittim. Karaköy'den yukarı çıkarken, yoldan geçen boş taksiye kaldırımdan el etmek isteyen bir adam, yanlışlıkla bana tokat attı. Sinirlendim, herife trip atacaktım. Arkamı döndüm; karşımda Rıza Kocaoğlu. Kafasında şapka bana bakıyor. Olayın absürdlüğü ve ilginçliği onu sarsmamış sanki, aynı Temmuz gibi ifadesiz bir şekilde bakıyor. Korktum, "pardon abi" dedim. Daha sonra o da tebessüm etti ve güldü. Olaysız dağıldık. Ama sanırım hala sosyal hayatında Temmuz kozunu kullanıyor. Korkutucu bir karakter. Bunun nedeni silahı, el becerisi değil, bilinmezliği, tahmin edilemezliği. O olayda bile "Bu hangisi lan şimdi Rıza mı, Temmuz mu'' diye düşündüm iki saniye.
Yakışıklı Serdar: Müthiş. Müthiş. Müthiş. Ramiz'den de Kenan'dan da diğerlerinden de daha zeki. Tek sorunu sermayesi yok. Olmasına da gerek yok. 1970'lerde Ramiz ile Kenan'ın da yokmuş ama şehrin ağası oldular. Ama zaten bu adam, eline geçen parayla daha fazla büyümek de istemiyor, yaşamak istiyor. Eğlence peşinde. Kırmızı spor bir arabayı seviyor, yiyor, içiyor, geziyor. Diğerleri egolarını doyurup birbiriyle savaşırken o hayattan keyif alıyor. Kenan ile Ramiz "Selma Selma" diye ağlarken, o büyük ihtimalle ikinci sınıf bir pansiyonda hatunun biriyle yiyişip parasını yediriyordu. Daha sonra da kızlarına gidip "Sarılmayacak mısın babacığına" deyip, yardım istiyor. Sanırım idol gibi bir şey.
Mert: Ayak bağından başka bir şey değil. Her şeye burnunu sokma be adam. Bu kadar rahatsız olduğum başka karakter olmadı. Kahraman olmaya çalışıyor ama aynı zamanda gerizekalı. Mesela, orta akıllı bir insan, abisinin öldürdüğü adamın oğluna evinin adresini vermez. Bir de İstanbul çocuğu olacak. Kimse kusura bakmasın ama öldüğüne üzülmedim. Her şeye burnunu sokmanın cezası...
Şebnem: Hayal kırıklığına uğrattı. Onun bu kadar korkak ve çabuk düşecek biri olacağını tahmin etmezdim. Oysa o da Tefo gibi sadakatini bir çok yerde test etmiş ve başarılı olmuştu. Sonradan çok üzdü. Tefo'nun da başını çok yaktı. Kırgın kere kırgınım.
Bahar: Diziyi Youtube üzerinden izledim. Bazı bölümlerden sonra oradaki yorumları okuyordum. Halkımızın büyük bir kısmı Bahar'dan nefret ediyordu. "Bu ne ya mıy mıy mıy" diyenler çok fazlaydı. Oysa ben çok sevmiştim. Dizinin en saf, en temiz, en doğru, en güzel huylu karakteriydi. Ezel'in ve çevresindeki herkesini hayatını pozitif yönde etkileyebilecek biriydi. Ölünce hakikaten üzüldüm. Gerçek hayatla bağlantı kurdum. Böyle iyi insanlar ölmemeliydi. Eğer bir sezon daha devam etseydi, benim has karakterim olurdu.
Siyasi göndermeler
Dizinin en başarılı işlerinden biri de siyasi göndermeleriydi. Bu özellik baya atlandı diye düşünüyorum. Özellikle ikinci sezonda ATV'de, hükümete yakın bir kanalda yayınlandığını düşünürsek...
Ömer'in hapisten kaçmasına vesile olan isyanın, Hayata Dönüş operasyonu olması
Hatta Ramiz ile Kenan'nın Bursa'da otel basmaya gittiklerinde Hayratlı'nın okuduğu gazetede yer alan "Deniz, Hüseyin ve Yusuf için idam kararı verildi" haberinin verilmesi.
Çok ince, hiç rahatsız etmeden ve sahnelerle-olaylarla alakalı göndermeler...
Bir de Yusuf Eğir var. Eski emniyet müdürü. Şimdinin güçlü iş adamlarıyla ortaklık kurup, onların ilerlemesini sağlayan kişi. Eğir-Ağar olunca hikaye ilginçlik kazanıyor.
Eğir öldükten sonra, Kenan Birkan'ın Cengiz'e söyledikleri de dikkate değer:
"Eğir çok iyi bir ortaktı...90'lı yıllarda... Ama ülke artık o adamları tasfiye ediyor. O eski dönemin adamıydı. Türkiye artık o insanları görmek değil gömmek istiyor. Yeni bir dönem başlıyor. Ben bu yeni dönemi hazırlayanlardanım. Ben istediğim insanları istediği yere koyanlardanım."
Top 5 Sahne
İstanbul
Behzat Ç. nasıl Ankara dizisi olarak geçiyorsa, Ezel de aslında bir İstanbul dizisi. İstanbul dışında geçen sahneleri bir elin parmaklarından az. İlk bölümde Kıbrıs, Azad için gidilen Hırvatistan, Ali'nin Zonguldak'a gidişi, Eyşan'ın Denizli günleri, Ramiz, Kenan ve Hayratlı'nın Bursa'da otel baskını ve belki şu an aklıma gelmeyen 1-2 sahne daha. Onun dışında hepsi İstanbul'da... Eminönü, Aksaray, Samatya, İstiklal Caddesi, Bebek, Tophane, hatta Şile.... Semt semt, şehrin bütün nefesi diziye sinmiş. Zaten dizi başlarken bile seyircisini Boğaz ile karşılıyor. Haliyle bizim gibi İstanbul'da doğup büyüyen adamlar için dizinin güzelliği bir kat daha artıyor.
Son
Blogda bugüne kadar yüzlerce yazı yazdım. Sanırım en zoru buydu. Bir film için bile yazı yazmak çok kolay iş değilken, 71 bölümlük bir diziden bahsediyoruz. Üstelik 71 bölümü de bir film kadar uzun. Ve en az 20 tanesi IMDB'de Top 250'de yer alan filmlerin çoğundan daha klas. Mesela 61.bölümde senaryo ekibi ve oyuncular şov yapmışlar. Oysa ikinci sezonun bölümü. İlk sezon, ikinci sezondan daha güzeldi ve orada da çok esaslı bölümler vardı.
Dizinin ilginç özelliği, ilk başta 1 sezon olarak planlanmış olması. Dizi sektörünü az çok takip ediyoruz. 1 sezonluk bir dizi, yüksek bütçe... Büyük risk. Haliyle işler bir yerden sonra planlandığı gibi gitmiyor. Dizi kanal değiştiriyor, yeni kanal bir tam sezon istiyor(muş). İkinci sezonda kalitenin düşme nedenlerinden biri bu sanırım. Ama yine de çok iyi kotarılıyor.
Fakat dizinin en sonu, son 3 bölümü, Kenan Birkan öldükten sonraki kısmı hayal kırıklığı olmuş. İlk 68 bölüm ortalaması 10 üzerinden 9.5, son 3 bölümü dahil ederek 71 bölüm ortalaması 10 üzerinden 8... Bundan sonrası spoiler içerir.
Biz diziyi boşuna mı izledik dedim son 3 bölümü izlerken. Ezel'in intikamı dedik, saygı duyduk, o aldı Eyşan'ı gitti öte tarafa. Madem öyleydi, çık hapisten
"Ben Ömer'im" de, al Eyşan'ı git.Neyin tatavasını yaptın be adam. Bahar, Kamil, Mert, Tefo... Bu insanlar boşuna mı öldü? Sırf sen intikamını al diye bedel ödedi insanlar. Sen Eyşan'ı alıyorsun. İlk 68 bölüm
Sopranos ile falan yarışacakken son 3 bölüm
Yaprak Dökümü kıvamına geliyor. Ama hakkını verelim son bölümdeki
veda sahnesi de efsaneydi. İnsan bu sahneyi izleyince son 3 bölüme de bir af çıkarıyor ufak da olsa... Belki de; dizi tek sezon sürseydi ve sonu böyle bitseydi çok daha büyük efsane olabilirdi. İki sene sürünce, karakter sayısı çoğalınca bu son beni tatmin etmedi.
Canları sağolsun emeği geçen herkesin. Efsane bir iş oldu. Dönüp dönüp hala izliyorum, replikleri yazıyorum aklıma, gözüken kitapları okuyorum, oyuncuların sonraki işlerini takip ediyorum... Geç oldu ama oldu, iyi ki izlemişim bu diziyi.
2013 yazı kişisel olarak, son 5 senede geçirdiğim en güzel yazdı. Bu yazın önemli anılarından biri olacak, her gece oturup Ezel izlemiş olmam. Bundan sonra da kolay kolay 90 dakikalık Türk dizisi izlemem.... Çıta çok yüksekte...